içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Denizli’nin BAKLAN kasabasında yayla havası ile yaşamak…

Geçtiğimiz günlerde, Menderes nehrinin suladığı Baklan Ovasının, hasadı yeni yapılmış tarlalar ile üzüm bağları, meyve bahçelerinin sonbaharda yaydığı rengarenk doğasında, Beş Parmak Dağlarının yamacına uzanan Baklan şehrinin mutlu insanları arasında, Dostum Gündaş Alaşahan’ın rehberliğinde 2 gün geçirdim.

Denizli’nin BAKLAN kasabasında yayla havası ile yaşamak…
Haberi Sesli Dinle

Datça Havadis: (Adil Çulhaoğlu)

Ankara’dan Datça’ya uzanan yolculuğumda sıklıkla mola verdiğim Dinar’ın Su Çıkan şelalesinin oluşturduğu göl kıyısında, Büyük Menderes nehrinin doğuşunu her gördüğümde, nehrin tarih boyunca Ege denizine ulaşana kadar yarattığı bereketi düşünmüştüm. Bu kez, Ankara’dan beraber Ege ve Akdeniz turuna çıktığımız Dostum Gezgin Ünal Fidanoğlu’yla Su Çıkan Şelalesinde kısa bir çay molasıyla yetiniyoruz. Menderesin kıyısındaki Baklan’ın noterliğini yapan Gündaş’ı ziyaret etmeye karar veriyoruz.

Denizli, Kaklık kavşağından Uşak yönüne doğru sapınca, birkaç kilometre sonra Baklan ovasında yol almaya başlıyoruz. Türkiye’nin en büyük ovalarından 3.ovası olan Baklan’da nohut, fasulye, mercimek gibi bakliyat ve buğday, arpa, ayçiçeği üretimi ve bağcılık yapılıyormuş. Baklan Kavşağından dönüp ilerlemeye başladığımızda meyve bahçeleri ve üzüm bağları arasında ilerlerken uzaktan bir Dağ Silsilesi karşımıza çıkıyor. ‘Beş Parmak Dağları’ diyor Ünal. Kıbrıs’taki Beş Parmak dağları hafızamda canlanıyor.

Baklan merkezine geldiğimizde, Belediye binasında Baklan Noterliğinde Gündaş Dostumu ziyarete gidiyoruz. ’Burası küçük bir ilçe, birkaç lokanta ve kahvehane var, çoğu bulunduğumuz ana caddede’ diyor. Caddenin karşısında bir kahvehaneye gidiyoruz. Bahçede masaların birine otururken, kahvenin için rengarenk ışıldadığı dikkatimi çekiyor, ben çayları söyleyeyim deyip içeri giriyorum. Çeşitli renkler yayan aydınlatma sistemi kurulmuş. Ocakta çay dolduran bir kişi görüyorum. Çevreye ilgiyle baktığımı görünce, gezdiriyor beni. Alt katta bilardo salonu, salonda koltuklar, duvarda bir Atatürk Fotoğrafı, bir yağlı boya tablo. Deniz Kızı tablosu bu. Büyük şehirlerde nadir görebildiğimiz, dinlendirici güzel bir atmosfer yaşıyorum kahvehanede. İşletmeci Yüksel Toptaş ’Pamukkale’de otellerde çalıştım yıllarca, sonra öğrendiklerimi kasabamda burada uyguladım’ diyor mutlu bir şeklide. Bana bir Türk kahvesi, arkadaşların çay isteğini iletip masaya dönerken, bir turizmci olarak gördüklerime seviniyorum.

Bahçedeki masaya geldiğimde, kalabalıklaştığımızı görüyorum. Tanışıyoruz, Belediye Fen işleri Müdürü Mehmet Yağcı ve Murat Gökçen ile. Uzaktan bizi karşılayan, beni çeken Beş Parmak Dağlarına gitmek istediğimi söylüyorum. Tepenin yakınına kadar araçla gidilebildiğini, birkaç saat yürümek gerektiğini öğreniyorum. Menderes’in nehir yatağının bu mevsimde kuruduğu da söylenince hevesim kırılıyor.

Yüksel masaya 4 bardak, ardından bir peçete yumağı koyuyor, peçeteyi yakmasıyla kahve fincanı ortaya çıkıyor. Dört çeşit likör ve kahve sunumunu şova dönüşmesi Ünal ve beni hayran bırakıyor. İşte turizmcinin marifetleri diyorum. Gündaş’ın ‘lokanta kapanmadan yemeğe gitmemiz gerekiyor’, demesi üzerine, Bir Pidecide, 4 kişilik bir aile bireylerinin candan çalışmasına şahit oluyorum. Yemek sonrası dinlenme zamanı diyoruz.

Kahvaltıdan sonra şehir turuna çıkıyoruz. Eski konakların, tek katlı evlerin arasından geçerek önce baklan tarihinde önemli yere sahip Hüsamettin Bey’in Türbesine gidiyoruz. Günümüzde, Eski mezarlığın içinde kalmış Türbe Selçuklu Mimarisini yansıtıyor. Karşısındaki 1823 yapımı Tekke cami ve bahçesi Baklan ovasını seyrettiriyor. Bahçede oturup Baklan tarihine göz atıyorum.

Baklan tarihte ilk kez 1200 yıllarında Anadolu Selçuklu Devleti zamanında kurulmuş olduğu tahmin ediliyor. Horasan Beylerinden Abdi Bey, 12 çadırı ile gelerek bölgeye yerleşmiş., Baklan Arapça’ da zahire ambarı anlamına geliyormuş. Anadolu Selçuklu Uç Beylerinden Hüsamettin Bey buraya gelerek yerleşmiş, Yurt tutan savaşı olarak bilinen Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın Bizans imparatoru I. Manuel’i Beyşehir civarındaki yenmesiyle bölgede Türk hâkimiyeti kurulmuş. Bu savaş sırasında Baklan Ovasından Alaşehir’e kadar olan bölgenin komutanı Hüsamettin Bey,1252 yılında çarpışmalar sırasında, şehit olur. Hüsamettin Bey için türbe yapılmış, Hüsamettin Dedenin adını yaşatmak için buraya Dede Köy adı verilmiş. 1867 yılında kaza olan Dedeköy, 20 Mayıs 1990’da Baklan adıyla ilçe olmuş.

Baklan tarihi her ne kadar 1200 yılına uzandığı düşünülse de, Baklan Ovasındaki Antik döneme ait yapı kalıntıları varlığı ortaya çıkmış. Baklan’a 5 km uzaklıktaki Çal Kebir höyüğünde bulunan seramikler tunç çağına kadar uzanan frig ve roma dönemini gösteriyor. Hadim köydeki Kızılcık tepe Höyüğü, İcikli köyündeki Karacatepe ile Konak höyükleri ile, Roma dönemi seramiklerine ve mimari yapı unsurlarına rastlanan Beş Parmak dağlarındaki antik yerleşim yerlerindeki yapılacak kazı çalışmaları Baklan tarihini gerilere götürecek gibi görünüyor.

Baklan’ı fotoğraflamak için ben yürümeye karar veriyorum, bir süre arabayla dönerken. Terk edilmiş taş ve ahşaptan yapılmış, bahçe içinde tek katlı,2 katlı evler ve konaklar arasında dolaşırken çok az insanla karşılaşıyorum. Bazıları her an yıkılacak gibi görüntü veriyor. Kırsaldaki bütün kasabalar gibi Baklan’da gençler şehirlere gitmiş. Baklan Pazarını sonuna yetişiyorum. Pazar kalmak üzere, sadece bir römorkta alıcı bekleyen kavun, karpuz alıcı bekliyordu.

Yüksel’in kahvehanesinde, çay molasından sonra, Gündaş Bağ bozumu yapılmış üzüm bağına götürüyor, bizi. Sofralık, şıralık ve şaraplık üzümün her çeşidi karşımızda. Asmalarda misafirler ve kuşların hakkı diye bırakılmış salkımlardan pembesi, sarısı, siyah üzümleri tadıyoruz. Soframıza gelen kuru üzümün sergide, kurutulmaya bırakılmış haline tanıklık ediyoruz.

Bağdan birkaç üzüm salkımı alıp, bir zamanlar kasaba olan Boğaziçi’ne gidiyoruz, Tarihi Boğaziçi Camii, ahşap işçiliği ile mavi, kırmızı, yeşil süslemeleriyle Selçuklu mimarisine sahip. Girişindeki sümbül ve selvi motifleri ile dikkat çeken camii 1767 tarihinde yapılmış.

Doğa yürüyüşleri, bisiklet sürme imkanları ve zengin doğası, temiz havasıyla kırsal turizm için ideal ortama sahip Baklan’daki gezimiz bitirip, Denizli’ye doğru yol alırken, Ünal ile, Gündaş ve Baklanlı dostlarımızı, Menderesin dolu dolu aktığı bir bahar gününde ziyaret etmeye karar veriyoruz.

 

Tarih: 21-08-2023

FACEBOOK YORUM
Yorum