içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

BİLMEYENLERİN MUTLULUĞU BİLENLERİ MUTSUZ EDİYOR

Yıllar önce koskoca bir Üniversitenin tepe yöneticisi "Profesör" hocanın sözünün kerameti, her gün geçtikçe daha da anlaşılır hale geliyor.

    Okumuşluğundan paye alan bu zavallı zat, okumamış olanları takdir ediyor, nerede ise kutsuyor idi.

    Ne demişti bu Üniversite Rektör Yardımcılığı görevini yürüttüğü sırada YÖK Denetleme Kurulu Üyesi de olan "Arı" Hoca:

   "Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine (anlayış-sezgi) güveniyorum bu ülkede. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır” diyordu.

    Bizler taşrada büyüdük, gün görmüş büyüklerimiz de bize:

   "Oğlum, oku da ADAM OL, bak birileri gibi eşek olma!.."

   Başka başka daha neler derlerdi:

   "Tahsil cehaleti alır eşeklik baki kalır”!..

    “Mey biter saki kalır. Her renk solar haki kalır. İlim insanın cehlini alsa da, hamurunda varsa eşeklik; baki kalır”!..

    İşte bu toprakların hamuru budur.

    "İlim" der, "İrfan" der de başka bir şey demez.

    Ve en sonunda da dayanamaz olanlara isyan ile:

  "Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsine tükürdüğüm, cinsine çeker!"

    Tarihte Osmanlı bile Medreselerin yetersizliğini anlayınca,  günün "batı tarzı" eğitim kurumları açılmıştır.

    Sultan II. Mahmud (1808-1839) döneminde Şehzadebaşı’nda "Tıphane ve Cerrahhane-i Amire", ilk modern tıp okulu;

     "Asakir-i Mansure-i Mahmudiye", "Asker-i İdadi" ise, asker, komutan; 

   "Mektep-i Mülkiye-i Şahane", Devlet adamı, yöneticisi yetiştirmek için açılmıştır.

    Türkiye Cumhuriyetini kuran askerler, sivil kişiler hep bu modern batı tarzı eğitim veren okullarda yetişmiştir.

   Cumhuriyetin ilk yıllarında açılan "Ali Okulları/ Mektepleri", öğretmen yetiştiren "Köy Enstitüleri", "Ziraat Mektebleri" hep kurulan yeni Cumhuriyetin güzel ve aydınlık yarınları içindir.

    Ne yazık ki, 1945'lerden sonra CHP içindeki muhafazakar çevrelerin etkisi ile başlayan "karanlık, CEHALET sevicisi" dönem,  Demokrat Parti ile 1950'lerde zirve yapmıştır.

    Ki o dönemin ürünü olan Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan bile millici ve aydınlık Türkiye savunucusu olmuştur.

    Ne zaman ki, "Nitekim Paşa" Kenan Evren ile başlayan 12 Eylül karanlığı ürünleri, eğitim kurumları ve kamuda istihdam ile yerlerini almışlar, işte cehaletin savunuduğu, aydınlığın ve çağdaşlığın  "tü kaka" yapılmaya başlandığı dönem olmuş, ürününü de, "cahil, CEHALET sever" okumuşlar ile vermiştir.

   Çoğu kişi görmezlikten geliyor ama sokaklarda da, sanal ortamda da aç ve yoksul insanların isyanları duyulur oldu.

    İktidar yoluna devam ederken, muhalefet ise "iyi uykular" çocuklar programı gibi, halkın gündemini değiştirmekle, halkı uyutmakla meşguller.

   Bir avuç aydın ve Yurtseverin çığlıkları ise "güme gitmektedir".

    İşin kötüsü, isyan edenlerin çoğu, yaşadıklarının sebebinin, kendi seçimleri ve eserleri olduğunun da farkında değillerdir.

   Bu gün yaşananları yaratanların çoğu, kendilerinin yarattığı bu sürecin farkında değillerdir ama zamanla kendi mutsuzluklarının ve kendilerinden sonraki nesillerin mutsuzluklarının temelini attıklarının farkına zamanla varacaklardır. 

    Yurtsever aydın insanların mutsuzluğunun sebebi olduklarını bilmeyen, görmezlikten gelenler, zamanla kendileri de bu durum ile yüzleşip, farkına varacaklardır da,

    O kadar acı çekip, sürüldükten sonra bu ne işe yarayacaktır.

    Umutla o günler için çabalıyoruz ama;

    O günler, ne zaman ki?

 

Bu yazı 1732 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum