içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Bir zamanlar vatan hainiymişim!.. (II)

1970’li yılların ikinci yarısında siyaset oldukça karışıktı; sağ- sol kavgası bir yanda sürerken koalisyon hükümetleri uzun ömürlü olmuyor, sıkça değişiyordu.  Bir bakıyorsunuz sağcı denenler; bir bakıyorsunuz solcu denenler iktidara geliyordu. Kısacası karmaşık bir siyaseti topyekûn yaşıyorduk.

 Bülent Ecevit’in 1978 yılında Başbakan olmasının ardından Kültür Bakanlığına A.Taner Kışlalı  getirilmiş, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünün üst yönetim kadrosu değişmişti. O zamana kadar isimlerini bilmediğimiz kişiler; solcu olduklarından üst makamları işgal etmişlerdi. Yaptıkları ilk iş Bakanlığın yayınladığı “Milli Kültür” dergisinin ismini “Ulusal Kültür” olarak içeriğiyle birlikte değiştirmek olmuştu.

Müzelere o güne kadar siyaset bulaşmamış, liyakat esas alınarak atamalar yapılmıştı. Yeni dönemle beraber bu durum da değişmişti;  bugün isimleri silinip gidenlerin yaptıkları ilk önemli görev (!) liyakati bir kenara bırakarak, daha önceki başarıları dikkate almadan müze müdürlerini akıllarınca sağcı-solcu diye sınıflandırmışlardı. Bende haberim olmadan sağcılar gurubunun içerisinde yer almışım!.  O güne kadar müzelere siyaset bulaşmamıştı. İstanbul’da Atıf Efendi Kütüphanesinin müdürünü solcu diye kültür müdürü yapmışlar; o da “kol kola müzelere gireceğiz”  diyerek yandaşlarıyla beraber görevlerinden alınacak müzecilerin listesini Ankara’ya göndermişti. Kısacası müzelerde düşman işgalinden kurtarılmış gibi haksız bir kıyım başlamıştı. Bende yeni atandığım müdürlükten alınarak İzmit Müzesine müdür yardımcısı olmuştum. Beklemediğim bu haksızlığı Bakan Ahmet Taner Kışlalı’ya ayrıntılı bir mektup anlatmış, kısa süreli müdürlüğümde yaptıklarımı dile getirmiştim. Oysa değişen bir şey olmamış, mektubuma yanıt bile alamamıştım. Yıllar sonra Cumhuriyet’de karşılaşmış, mektubumdan söz edince;  hatırlıyorum, sana haksızlık etmişim, beni yanlış bilgilendirdiler demişti. Hakkımı bana vermişti ama benden de genç yaşta çok şey götürmüştü.

İzmit Müzesine atamam çıktığında o sarada iktidardaki siyasetçilerle yakın ilişkisi olan İstanbul Bayındırlık Müdürü dayımdan yardım istemiştim.  O da telefonla üst yönetimlerden ve tanıdığı siyasetçileri aramaya başlamıştı. Onlarla konuşmasını sürdürürken; arada bir yaaa, öyle mi… bilmiyordum gibisinden bir şeyler söylüyor, sonra da bana kötü kötü bakıyordu.. Telefon konuşmaları bitince bana döndü ve kızgın bir sesle; sen vatan hainiymişsin, senin işin olmaz diye kestirip atmıştı.  Bende şaşırmıştım; kendi kendime düşündüm;  demek bilmeden de vatan haini olunuyormuş diye…

Ardan yıllar geçti bugünlere ulaştık.  Sonraki yıllarda dayımın o gün telefonla konuştuğu siyasilerle tanıştım ve sohbetimiz benim vatan hainliğine geldiğinde kahkahalarla gülmüştük.  Bazı çapsız ve kıskançlar insanları nasıl suçluyor diye…

Yıllar sonra yalnız kendime değil, çevreme de zarar verdiğimi öğrenmiştim. Yeri g

gelmişken bir garipliği; daha doğrusu cehalete anlatmak isterim. Bugün arkeoloji yayınlarında saygın yeri olan Nezih Başgelen  “Arkeoloji ve Sanat” isimli bir arkeoloji dergisi yayınlamıştı. Devamı için maddi desteğe ihtiyacı vardı.  Yardım alabilmek için Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğüne abone olmaları için başvurmuş… O sırada genel müdürlüğün başında olan kişi bilimsel makalelerin olduğu dergiyi karıştırmış, sonra da ”abone olamayız” demiş... Ardından nedenini de açıklamış; dergide müze müdürü Afif Süreyya Duruçay ile Erdem Yücel’in yazıları var…  Nezih bunu Çelik Gülersoy’a anlatınca onlar almazsa ben TTOK olarak alırım demiş ve almış…  

 Sonunda İzmit’te göreve başladım Çoğu kez sabah gidip akşam dönüyordum. Zordu ama katlanmak zorundaydım.

Devamı var

Bu yazı 2919 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum