içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

SİZE NEYİ SEÇİTİRİYORLAR!

Kaç gündür tuşlara dokunuyor, bir kaç kelam ediyor, sonunu getirmeyi usundan geçiriyorum ama;

Sonra da bunu entellektüel ukalalığı saysanız bile  bu toplum, bu yurttaşlar için kendini sıkıntıya  sokmanın bir alemi yok diye yazdıklarımı bir yerlerde paylaşmaktan vazgeçiyorum.

"Yokluğun, yoksulluğun, kimsesizliğin, çaresizliğin gözü kör olsun" der güngörmüş, yaşam savaşından başarıyla çıkmışlar.

Niccolò Machiavelli (Makyavelli), The Prince/ Hükümdar adlı yapıtında:

"Amaca giden her yol mübahtır" anlamında tümceler kullanır.

Her derde deva kabul edilen bu yaklaşıma da,  "Makyavelist" denilir.

Toplumsal yaşamda "Başarı için her yol mübahtır" diye ahlaklı bir yaklaşım olmaz,  olamaz.

İşin garip tarafı da, Machiavelli, "The Prens/Hükümdar" adlı yapıtını da, genel bir konu ya da etik üzerine de yazmamıştır.

İtalya'nın Toskana bölgesinde, 1115-1532 arasında yaşamış Floransa cumhuriyeti (Şehir Devleti) Kralına, İTALYAN BİRLİĞİ kurulsun, bir İTALYAN MİLLETİ oluşsun diye yazmıştır.

Bu arada da bir şeyin altını çizmekte yarar var.

Milletler tarihinin ve dil bilimin duayeni hocalar, tarihte geçmişten bu güne kadar var olan 5, 10 milletten söz ederler.

Her ne kadar bugün Birleşmiş Milletler, BM'de 200'ü aşan Millet görünse de, bu Kapitalist Sistemin kendini daha kolay var etme, yaşatma yöntemlerinin bir sonucudur.

Devletimizin dili "Arapça" olsun diyen, ey  benim kıt akıllılarım;

Bugün  İTALYAN denilen millet, devlet ve millet olsun diye İtalyan aydınları 1500'lerde az yırtınmamışlardır

Senin Ordunun kuruluş tarihi bile 2.000 yıldan fazladır.

Bir de ARAP olmak için yırtınırsın ha, Allah akıl versin!..

Makyavelli, bu tür kutsal amaçlara giden yollarda olacak ve yaşanacakların doğruluğu, yanlışlığı ya da ahlaki olup olmamasını tartışmanın bir anlamının olmadığını;

Önemli olanın sonuç almak olduğunu anlatır Prensine, kişisel çıkar ve başarı için koşacaklara kaynak oluşturmak için değil.

İnsanlar,  18 yüzyılda Kapitalist Sistemin algısı içinde sadece "seçmek" anlamına ve algısına indirgediler Demokrasiyi.

Demokraside elbette ki seçimler çok önemlidir ama "Demokrasi"nin de sadece "seçim" olarak algılanması da yanlıştır.

Diyelim ki, dağ başında bir koyun sürüsüne çoban seçilecek.

Hatta bu günlere de uygun olsun, Üniversite mezunlarının çöp toplayıp sattığı sokaklardaki gençlerden, çoban seçecek olsanız, nasıl bir sınav yaparsınız.

Devrim Tarihinden, Yurttaşlık Bilgisinden, Yabancı dil  ... ....  vb den mi sınav yaparak seçersiniz çobanı, yoksa bu şartlarda yaşayacak ve  doğal yaşam koşulları, koyunlar hakkında bilgisi olanlar arasından mı seçersiniz?

Demokrasiyi de sadece  "seçim" yapmak sayar ve anlar ve genel yetenek sınavında en yüksek puanı alanı da ÇOBAN  yaparsınız, Ağaları bilemem de, koyunlara yazık olur.

Seçtiğiniz çoban, o şartlarda yaşayabilir mi, koyun-kuzu nedir bilir mi, koyun nerede, nasıl güdülür, nerede, nasıl otlatılır, sulanır, tuzlanır, yüğürtülür, koç ne zaman katılır, hatta ne zaman kırkılır?

Bunlar, hangi yazılı sınav ile ölçülebilir ki!..

Günümüzde profesyonel şirketler, artık CEO (Chief Executive Officer) denilen, şirketin her şeyinden sorumlu "İcra Kurulu Başkanı"nınca yönetiliyor.

İşe alınırken bile profesyonel İnsan Kaynakları Şirketlerince değerlendirilip, raporlanıyor

Dünyada, Kapitalist sistemin bayraktarlığını yapan Ülkelerin yetkilileri bile gülüyor bizim gibi ülkelerin "demokrasi" havariliğine

Akıllara da şöyle bir soru gelmesin; Demokrasi kötü müdür?

Hayır ama nerede, nasıl ve kimlere öncelik verildiğine bağlı.

Amerika "Irak'a demokrasi getirecekti" ama işgal sonrası malum.

Amerikalı ünlü bir Think-Tank (Düşünce Topluluğu) konuşmacısı, yine ünlü bir grubun daveti üzerine Türkiye'ye geliyor ve Ankara Palas'da konuşuyor.

Dinleyiciler, konuşmanın sonunda "Amerika, Irak'a Demokrasi" getirecekti, bu yaşananlar nedir?" diye soru sorunca.

Türkiye'ye sempatik ilişki ile gelen Amerikalı Resmi Görevli, birden ceketini çıkardı bir kenara koydu ve mikrofonu eline aldı:

Şimdi, artık sizin gibi Resmi sorumluluktan çıkmış, sivil olmuş olarak konuşabilirim dedi ve:

Sizin ile "DEMOKRASİ"NİN tanımı konusunda anlaşalım dedi ve kendi "demokrasi" anlayışını söyledi.

"DEMOKRASİ, Halkın kendi özgür iradesi ile seçimlerini yaptığını, yönettiğini, geleceğini belirlediğini, .... .... .. SANDIĞI rejimin adıdır", dedi.

Elin Amerikalısı ile hemfikir olup çıktık.

Diyalektik de, doğru her yerde aynı doğru değildir der ama ilkeler her yerde hep aynıdır.

Benim sözüm sana ey halkım; asıl olan sensin.

Yanlış, eksik bulup eleştirdiğin kişileri ve uygulamaları dahası  hepimizin, ülkemizin geleceğini belirleyecek süreci yönetecek kişileri seçecek olan da sensin.

Eline düştük ey halkım!..

Artık şu gaflet uykusundan bir uyan, üç günlük 'önemli adam" rollerini yeme de hem kendini, hem de ülkenin kaderini belirleyecek "adam gibi adamlar"ı seçerek belirle de, herkes derin bir nefes alsın..

Bıktık artık senin "ADAMINI, ADAMIN YOKSA MADAMINI" seçme huyundan.

"VEBAL" nedir bilirsen,  bu toplumun, milletin ve insanların vebali de senin boynunda.

Daha sonra da, "ey Tanrım ben ne yaptım ki" diye de sorma.

Daha ne yapacaksın ki!..

 

 

Bu yazı 1898 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum