içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Knidos’daki Klasik Müzik Konserinin anımsattıkları!..

Datça yönetiminin değerini tam olarak kavrayamadığı; tam olarak yararlanmadığı Knidos antik kentinin tiyatrosunda; birkaç gün öncesi Muğla Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası konser verdi. Muğla Büyükşehir Belediyesi, Datça Belediyesi ve Kültür ve Turizm Bakanlığının onayıyla Knidos kazıları yürüten üniversitenin elbirliğiyle düzenlenen konsere gidenler sözcüğün tam anlamıyla perişanlık yaşadılar, eziyet çektiler… Tüm halkımız davetlidir diye ilan edilmesiyle Klasik Batı Müziğini seven de, ne olduğunu bilmeyen de, özellikle tatilciler konsere ilgi gösterdiler.

Datça-Knidos arasında, yaklaşık 32 km’lik yolda trafik kilitlendi. Geri dönmek isteyenler dönemedi. Bin bir zahmetle iki saatte Knidos’a ulaşanlar tiyatroya gidebilmek için bu kez en azından 1 km. yol yürüdüler.

İ.Ö IV. Yüzyılın sonlarına tarihlenen 4500 kişilik tiyatro tamamen dolmuştu. Klasik Batı Müziğine gönül vermiş olanlar bu kalabalığı görünce bu müziğinde ne kadar seveni varmış diye sevindiklerini sanıyorum. Oysa konser başladığında gelenlerin çoğunun ne amaçla geldiği ortaya çıkmıştı. Konser boyunca ortalarda dolaşanlar, tiyatroya girenler çıkanlar, getirdikleri yiyecekleri içecekleri yiyip içenler. İzleyicilerin aralarındaki konuşmaları uğultu halinde orkestraya ulaşıyordu. Oysa Klasik Batı Müziğini izlemenin de bir adabı, kuralı, daha doğrusu kültürü vardır.

Klasik Batı Müziği konserleri dünyanın her yerinde sessizce dinlenir; her duraklama da değil bölüm sonlarında ve konserin bitiminde alkışlanır. Ne yazık ki; toplum olarak konserin neresinde alkışlanır, neresinde alkışlanmaz bunu bilmiyoruz. Bunun en tipik örneklerinden biri Datça’daki konserde yaşandı.

Geçmiş yılları düşündüm ve anılarım tazelendi. Çocukluk yıllarımda yaşadığım Kuzguncuk Nakkaştepe’de peş peşe sıralanmış köşklerde ve evlerde yaşayanlar hafta sonlarında birbirlerinde toplanır, Türk müziğini icra ederlerdi. O günlerde her evde keman, tambur, ud başta olmak üzere çeşitli müzik aletleri vardı. Yine o günlerde radyoda ajans ve tiyatro saatleri dışında Klasik Batı Müziği çalardı. Yıllar sonra lise çağlarımda ilk kez Klasik Batı Müziği ile tanışmıştım.  Arkadaşım rahmetli Yılmaz Nurşen ile bir gün Tepebaşı’ndan geçiyorduk. Şimdilerde TRT’nin lök gibi oturmuş binasının yerinde İstanbul Şehir Tiyatrosunun dram kısmı vardı. Kapıdaki bir görevli “Gelin içeride konser var” diye bizi çağırdı ve içeri girdik. Batı tiyatrolarından esinlenmiş XIX. Yüzyıl tiyatrosunun sahnesinde dörtlü bir gurup klasik müzik çalıyordu. Salon aşağı yukarı bomboştu. Oturduk ve konseri anlamadan da olsa dinledik. Aradan epey yıllar geçti; 1981’li yılların başında İstanbul Kültür Müdür Yardımcılığına atanmıştım. İstanbul’daki bakanlığın kültür ve sanat kurumlarının tümü bizlere bağlıydı. Atatürk Kültür Merkezinde Cuma ve Cumartesi günleri konserler veren İstanbul Senfoni Orkestrası da onlardan biriydi. Görevimden ötürü konserlere protokolden iki kişilik davetiye ile programı bana gönderiliyordu. Onların ilk konserine gittiğimde hayretler içerisinde kalmıştım. İlk iki sıra protokole ayrılmışsa da benden başka kimse yoktu. Sonraki konserlerde ise değişen bir şey yoktu. Ne var ki; Atatürk Kültür Merkezinin dışında bilet bulabilmek için uğraşan bir yığın insan vardı. Klasik Batı Müziği konusunda hiçbir bilgim yoktu; sıkılmama rağmen konserleri izledim. Kendimce çoğunlukla aydın kesimin sevdiği batı müziğinin ne olduğunu ben de öğrenmeliyim dedim. Önce bestecileri, yorumlanan parçaları bir yıl boyunca hem izledim hem de çeşitli kitaplar karıştırarak onları öğrendim. İkinci yılın başlarında artık Klasik Batı Müziğini sevmeye başlamıştım. Yorumlanan parçanın hangi besteciye ait olduğunu ayırabiliyor, parçaların ne anlama geldiğini de öğrenmiştim. Bu görevimden sonra İstanbul Sanat Festivalinin Atatürk Kültür Merkezindeki ve Aya İrini’deki konserleri başta olmak üzere bu tür müziği sürekli izledim. Çoğu sanatçıyla tanışarak bugünlere geldim.

Şimdilerde İstanbul’u özlüyor musun diye sorduklarında yalnızca Klasik Batı Müziği konserlerini, operayı ve baleyi özlüyorum diyorum. Bu eksikliğimi de YouTube’daki konserleri izleyerek gidermeye çalışıyorum. Yeri gelmişken söylemek isterim: Klasik Batı Müziğinden hoşlanmayanlar bu müziği izliyorlar da farkında bile olmuyorlar. Sinema ve dizi filmlerin fonunda oyuncuların konuşmalarını bastıran Batı Müziği var.

Bence peşin fikirli olmayın, evrensel boyutlardaki bu müziği sevmeye bakın, birçok yönden insanı geliştirdiğini göreceksiniz.   

 

 

Bu yazı 3327 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum