içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

SAHİL BELDELERİNİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

        Bir zamanlar masal diyarlarına benzeyen Türkiye'nin kuytuluklarında, doğanın nağmeleriyle dolu gizli cennetler vardı. Ancak son yıllarda, bu eşsiz kıyılar ve doğal güzellikler, turistlerin hıncahınç doldurduğu karmaşık bir dansa dahil olunca, tılsımları solmaya yüz tuttu.

 

        Turizmin aydınlık yüzüne şüphe yok; yeni ufuklar açması, kültürel köprüler kurması ve yerel ekonomilere nefes aldırması takdire şayan. Ancak düşe kalka büyüyen turist akını, naif dokulara müdahale ederek, bu kutsal köşelerin o mistik atmosferini silip süpürdü.

 

        Gözlerden uzakta kalan ücra köşelerde, ender bulunan cennetleri barındıran bu tür beldelerde, kontrolsüz gelişim acımasız bir dansın figürlerini çiziyor. Hızla inşa edilen yapılar, beton giysisine bürünerek doğal dengeyi sarsıyor. Rüzgarın saçlarında şarkılar fısıldadığı ormanlar, beton kıyılarla kapanıp kalmış, yerel halkın huzuru kaçmış.

 

         Denizlerin bir zamanlar berrak maviye boyandığı bu masalsı kıyılarda, kirli ellerin dokunuşu çürük izler bırakıyor. Sahillerin sessiz ezgisi, yabancı ayaklar altında ezilerek kayboluyor. Plansız yapılaşma, ağaçların iniltisini bastırırken, kıyı şeritleri keşmekeş bir beton yığınına dönüşüyor. Toprağın üstünde oturmuş masum köy evlerinin yerini, beton apartmanlar ve parlak tabelalar alıyor.

 

        Bu kıymetli varlıkları korumak ve sürdürülebilir bir geleceğe taşımak için, yerel halkın çabası şart. Yerel yönetimler, ellerindeki kozu kullanarak, altyapıyı düzenlemeli ve doğal alanların kıymetini yeniden keşfetmelidir. Çevreci projelerin desteklenmesi, sınırlamaların getirilmesi ve yerel kimliklerin korunması gerekmektedir.

 

        Turistlerin ayak izlerini hafifletmek için farkındalık oluşturmalıyız. Sürdürülebilir turizm anlayışını benimsemeli, doğal alanlarda izleyeceğimiz izlerin kalıcı hasarlar bırakmamasını sağlamalıyız. Turist sayıları kontrol altına alınabilir, çevre dostu ulaşım yöntemleri özendirilebilir ve doğal alanlarda izin verilen ziyaretçi sayıları sınırlanabilir.

 

        Türkiye'nin unutulmaz köşeleri, sadece bugünün değil, gelecek nesillerin de hakkı. Bu doğal diyarları korumak, adeta bir vefa borcudur. Ancak bu şekilde, turistlerin gelip geçtiği bu mekanlar, kendi eşsiz varlıklarını koruyarak, yaşamaya devam edebilirler. Doğa, sessizce yalvarıyor; anlayışlı bir gezgin olun, bu cennetleri yok olmaktan kurtarın.

 

        Datça’mız da bu masalsı yörelerden biri. Her yıl artan turist sayısı ekonomik açıdan olumlu elbette. Eşsiz koyları, pırıl pırıl denizi, Ege Mutfağı’nın örneklerini bulabileceğiniz yeme içme mekanları, balı, bademi ile ağırlıyor misafirlerini. Ah bir de o misafirler biraz daha duyarlı olsa! Kıyılarda plastik artıklar, poşetler, içecek kutuları, su şişeleri, sigara izmaritleri, taş ve kumların arasında çürük diş misali sırıtıyor. Doğa insansız yapar da, insan doğasız yapamaz. Doğayı korumak için yaptırımların artırılması ve geciktirilmeden uygulanmasını sağlamak çözüm olabilir mi? Son günlerde gündemden düşmeyen orman yangınlarını da unutmadan ekleyelim. Yaşayabileceğimiz başka dünya var mı ki bu dünyayı da hoyratça yok ediyoruz. O hepimizin, tüm insanlığın... Onu korumak, gelecek nesillere yaşanabilecek şekilde bırakmak görevimiz, borcumuz.

Bu yazı 1966 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum