içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Kılıçdaroğlu’nu suçlamak yerine yanlışları görmek!..

Seçimler sona erdi; cumhurbaşkanı ve milletvekilleri seçildi. Ancak olumlu ve olumsuz tartışmaları medya’da, dost toplantılarında, kahvehanelerde güncelliğini koruyor…

Sözün kısası her kafadan bir ses çıkıyor. İnsanlar konuşup duruyor, kimi eleştiriyor kimi eleştirilere karşı çıkıyor. İki lafın ardından dönüş dolaşıp konu yine seçim oluyor.

Sanırım en çok ses de CHP’ye gönül verenler ile partiyi yönetenlerden geliyor. Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP yönetimine tepki gösteriyor. Umutla girdikleri seçimde hayal kırıklığına uğradıklarını söylüyorlar. Bazıları değişimin kaçınılmaz olduğunu ileri sürüyorlar.  Ardından da bu sefer iktidar olamadıksa ne zaman olacağı diye yakınıyorlar.  

İnsan elinde olmadan düşünüyor; CHP içten içe kaynıyor mu, parti içerisinde bölünme var mı diye…

Tartışmaların ana noktasını da Kemal Kılıçdaroğlu ile parti yöneticileri oluşturuyor.

Kılıçdaroğlu için kimi gitsin; kimi de kalmalı diyor…

Gitsin diyenlerden biriyle sohbet ediyorum; Peki gitsin de yerine kimin gelmesini istersin diyorum. Yanıt veremiyor; biri çıkar diye lafı geçiştiriyor.

Çoğumuzun bildiği gibi; bu seçim eşit koşullarda yapılmadı. Buna rağmen CHP’nin başını çektiği Altılı Masa yine de % 48’in üzerinde oy aldı. Önceki seçimlere göre başarılı olduğu bile söylenebilir…  Sanırım yeri gelmişken söylemekte yarar olmalı; Türkiye tarihinden, coğrafyasından vazgeçtim, Türkçeyi konuşamayan yeni vatandaşlar(!) ile yurt dışından gelen oyların seçime ne kadar etkisi oldu?

Tam olarak bu sayı açıklanamadığından bilemiyoruz.   

Bu arada Kılıçdaroğlu’nun iyi bir lider olup olmadığı da tartışılıyor.

Doğrularının yanı sıra yanlışları da var mıydı?

Bence tartışılacak bir konudur.

Lider olmak, toplumları peşinden sürüklemek kolay değildir. Tarihte başta Atatürk olmak üzere bunun pek çok örneği görülür. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz; dünyada Napoleon, A.Hitler, Fidel Castro, Mao gibi liderler çıkarak toplumları peşinden sürüklemiştir. Türkiye’den de İsmet İnönü’yü, Adnan Menderes’i ve Bülent Ecevit’i gösterebiliriz. Onlar toplumları peşinden sürüklemiş liderlerdi. Yerleri doldurulamadığı da gerçektir. .

Lider, bir topluluğun, bir hareketin başında bulunan ve onları yönlendiren kişidir. Devletler topluluğu içerisinde kararlarıyla söz sahibi olan,  ilişkileriyle belirleyici rol oynayan, sözünün arkasında duran,  eğitimli kişiler lider vasfını üzerlerinde toplarlar.   

Adalet yürüyüşü ile öne çıkan Kılıçdaroğlu’nun mitinglerde ve meclisteki Salı toplantılarında söyledikleri toplum üzerinde ne kadar etkili oldu?

Medya’da ne kadar yer bulabildi?

Buna yanıt verebilmek için toplumun ne kadarının evine kitap veya gazete girdiğini; televizyonlarda hangi proğramları izlediğine baktıktan sonra yanıt verilmelidir.

Bu seçimde Kılıçdaroğlu’nun yanlışları var mıydı?  

Bizde testi kırıldıktan sonra konuşmak doğru olmaz diye bir söz vardır. Gerçekten de doğru bir söz…

Bence Altılı Masayı kurarken oy getirileri yok denecek kadar az olan partilerle ortaklık kurması yanlıştı. Öncelikle ne veririm ne alırım diye düşünülmeliydi.  Onlarla ortaklık kurulunca bazı ödünler verilmesi de kaçınılmaz olacaktı.  Öyle de oldu; en azından otuz civarında milletvekilliği onlara sunuldu.  Böyle olunca da CHP’nin kendi milletvekili sayısı azaldı. İYİ Partiden de beklenen olmadı. . Büyük olasılıkla da milliyetçi görüşten ötürü solla bağlantı kurulamadı.   MHP’nin üstünde olacağı sanılan İYİ Parti MHP’nin altında kaldı. Meral Akşener’in masadan kalkması ve ardından geri dönmesi bir başka fiyaskoydu.

Altılı masadakileri gücendirmemek için laiklik ve kadın olgusu üzerinde neden durulmadı diye sorgulayanlar olmalıdır. Diğerleri gibi tabela partisi olmayan İşçi Partisi ve diğer sol partilerle ortaklık kurulmuş olsaydı; belki çok daha farklı sonuç alınabilirdi diyenler az değil….

CHP için var gücüyle çalışmış kişiler yerine sağ kökenlilere yer varildi. Oralardan bazıları da partinin oy kaybına neden oldular.  Abdüllatif Şener ile Muharrem İnce olayları bunun tipik örnekleridir. Önceki seçimde Ekmelettin İhsanoğlu olayı da bir başka yanlıştı.

Kılıçdaroğlu’nun kendisi yanıldı diyelim; yanında kurmay (Bu kurmay lafına hep takılırım. Yıllar önce kurmaylığın askerlikte üst düzey bir sınıf olduğunu yazmış, ulu orta söylenmesini hiç doğru bulmamıştım)  denilenler hiçbiri mi kendisini uyarmadı?  

Seçim sırasında merak ediyorum; acaba kaç kişi milletvekilleri adaylarının kimliklerine, mesleklerine daha doğrusu ne olduklarına bakıyor?

Ben bile tanımadığım bir yerde doktora veya diş hekimine başvurmak zorunda kaldığımda; bana derdin ne diye sormadan hangi Tıp Fakültesinden mezun olduklarını onlara sorarım. Ona göre de teşhislerine inanır veya inanmam.

Milletvekili adaylarını lider ve yakınındakiler seçeceğine ön seçim yapılmış olsaydı; listeye girenlerin çoğu dışarıda kalırdı. Seçim öncesi bazı televizyon ekranların sıkça görülen emekli amiral ve generallere CHP listelerinde neden yer verilmedi diye düşünüyorum. 

Aday gösterilmediği için Kılıçdaroğlu’na oy vermedim diye beyanat veren Abdüllatif Şener önceki seçimde CHP Milletvekiliydi. Acaba kimin hakkı yenerek listede yer almıştı. Parti için canla başla çalışan Hüsnü Bozkurt’un mu yoksa Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanının mı?  

CHP şemsiyesi altında meclise girenler şimdi kendi partilerine döndüler. Yeni Anayasa gündeme geldiğinde acaba hangi taraftan parmak kaldıracak veya söz söyleyecekler?

Gerçekten çok merak ediyorum.

Önümüzde CHP Kurultayı ve 2024 yerel seçimleri var.  CHP Kılıçdaroğlu ile mi,  yoksa bir başkasıyla mı yoluna devam edecek?

E.İmamoğlu değişimde ısrarlıyım, görev almaya hazırım diyor. Oysa değişim önemli bir kavramdır. Değişimi birkaç kişi mi; yoksa toplum mu istiyor?

Şimdilere o da matematikteki bilinmeyenli denklemler gibi…

Değişim isteyen CHP’lilerden kaçı taşın altına elini koydu ve Kılıçdaroğlu’nun yanında yer aldı. Ekrem. İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Meral Akşener dışında Altılı Masa liderleri neredeydi?

Dün omuz omuza kol kola olanlar şimdi neden bunun tam tersini yapıyor. Onu da anlayabilmek kolay değil

Nazım Hikmet dizelerinde bakın ne kadar güzel söylemiş:

“Yok, öyle umutları yitirme, karanlıklara savrulma; unutma aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak.!

 

Bu yazı 1917 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum