içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Bir zamanlar, biz de Datça'da yürümüştük.

Bir zamanlar, biz de Datça'da yürümüştük.

Bir zamanlar, biz de  Datça'da yürümüştük.
Haberi Sesli Dinle

Datça Havadis: (Adil Çulhaoğlu)
Datça Doğa Yürüyüşü ve Bisiklet Rotalarını köyler ve koylar arasında kimi yer yer taş kaplama eskinin kervan yolu, kiminin  keçi yolu, eşek yolu olarak adlandırdığı patika yolları belirlemek için 1997-98 yılları arasında, yaptığımız bir çok doğa yürüyüşünü yerelin gazetecisi rahmetli Yalçın Uysal  de katılmış ve yaptığımız yürüyüşlerden birini anlatan makale  yayınlamıştı.
Yazı Köyü, Değirmen Bükü ile Knidos Ören yeri arasında yaptığımız yürüyüşü anlatan bu Makaleyi yazan Gazeteci ama kendini İşçi olarak tanıtmış  olan merhum Yalçın Uysal saygıyla anıyorum.
Datça’nın her köyünden bir rotanın geçtiği toplam 13 güzergah olarak belirlediğimiz, nedendir bilinmez sonradan  Datça’da  Karya Yürüyüş yolu olarak adlandırılan güzergahlarda yürüyüş yapan grupları görünce, rotaların saptanması çalışmalarının tarihini en iyi anlatan bu makaleyi yeniden yayınlamak istedim.

YAZI KÖYÜ’NÜ KURTARMAK...
Turistlere yeni ilgi alanları bulmak için, İlçe Turizm Müdürü Adil Bey’in organizasyonuyla Datça Yarımadası’nda bir keşif gezisi yapacağız.
Dediklerine göre: arabaların gidebileceği yere kadar, arabalarla; sonra da yürüyerek devam edeceğimiz, zevkli bir gezi olacakmış bu...
Yazı Köyü’ne kadar arabalarla geldik. Sınırları içinde bulunan antik Knidos kentinden çıkarılan tarihi eserlerin Muğla’ya götürülmesine direnen ve şimdilik yenik düşen ‘gazi’ Yazı Köyü’ne...
On iki kişiyiz. Aramızda çevreyi tanıyan yok... İzlenceye göre, denize doğru uzanan bir yürüyüş gerçekleştirecek. Turistlere İlginç gelebilecek yer belirlemeleri yaptıktan sonra köye geri döneceğiz.
Şayet, turistlerin ilgisini çekebilecek yerler saptayabilirsek, turizm işletmecisi Serdar, Yazı Köyü’ne günlük geziler tertipleyecek; Yazı Köyü’ne de bir gelir kapısı açılacak. 
Bu düşüncelerle, göğsümüz iman dolu, girdiğimiz köy kahvesinde pinekleyen köylülere, deniz kenarına nasıl gidebileceğimizi soruyoruz. İçlerinden biri, köyün dışındaki bir tepenin yamacındaki patikayı parmağıyla göstererek tarif ediyor:
“Şu yolu takip edin. İleride yarısı badem, yarısı zeytin sürülmüş bir tarla göreceksiniz... Hep sağı takip edin, hep sağı. “
İçlerinden biri çıkıp da, “ hadi ben sizi götürüvereyim “ demiyor.
Yola koyuluyoruz...
Sanki gruptan hiç kimsenin, nereye gittiğimizi, yürüyüşün ne kadar süreceğini bilmediğini bilmezmiş gibi, soruyorum:
“ Yürüyüş kaç saat sürer ? “
İki saat diyen var, dört saat diyen de.
Ben uyanığım ya, ortalamayı buluyorum: Üç saat... Ve içimden kendi kendime moral takviyesi: “ Bak oğlum, yol Knidos’daki gibi dinazor sırtı değil. (bir hafta önce de Knidos’u fethe gitmiştik de...) Tatlı bir meyil. Hem bak, bu kış gününde masmavi bir gökyüzü... güneş.., tertemiz bir hava; yürüyerek sağlık da kazanıyorsun. Daha ne istiyorsun, Allah’tan belanı mı?” derken, soluya-soluklana tepenin tepesine varıp,denize doğru dikleniyoruz. 
Ohhh be,dünya varmış!..

Tepeye tırmanırken tabanlarıma asılıp iflahımı kesen yerçekiminin ecdadına, içimden rahmet okurken; bayır aşağı diklenince, freni patlamış kamyon gibi uçmamı engellediğinden ötürü, yerçekimine övgüler düzüyorum. 
Yumurtaya can veren Allah, sen nelere kadir değilsin ki...
Yürüyoruz... Yürüyoruz deyince, asfaltta yürümüyoruz. İnişli, çıkışlı dağ yamacında, dikenli bitkilerle dolu makiliği yara yara ilerliyoruz. Doğrusu buna yürümek değil,dense dense, kahramanca yapılan bir yarma hareketi denir.
Grubun önünde Serdar. En geride ben. Grupta hanımlar da var.Onlar bile benim önümde...
Arada bir kısa molalar veriliyor. Ama ben mola yerine varıncaya kadar, mola sona ermiş, grup yürüyüşe başlamış oluyor. Diyeceğim şu ki: Benim için dur durak yok!.. Ha babam de babam, yürü allah yürü. Önümüz deniz, karşıda Yunan adaları; yürüdüğümüz tepe, bayır. Ben, gene kendi kendime, bu kez mırıltıyla homurtu arası:
“ Ulan “ diyorum. “ Elin gavurunun hoşuna gidecek yerleri, bu Allahın belası yerde aramak senin neyine ? Turist gelsin, köylü yolunu bulsun, vatan kurtulsunmuş. Müdürün, kahvede, “turizm... bacasız fabrika” üzerine yaptığı inandırıcı(!) konuşmadan sonra, yol sorduğu köylünün davranışını görmedin mi? Patika yolu göstermek için parmağını bile zoraki uzattı.Turistten muristten bir şey beklediği yok bunların. Satıyor bir kilo badem, vuruyor şişenin kıçına, oh, keka! 
A benim salak oğlum, köye kamyonla sebze getiren satıcıları da mı görmedin? Köyde toprak mı yok, su mu yok ! Hepsi var... Gel gör ki, patlıcanı, biberi seyyar satıcılar getiriyor. Öyle ya, hazır badem varken sebze yetiştirmek zahmetli iş. Sen de gel, köye turist gelecek diye, dağ taş tepin dur... Yürümeye hevesliysen Datça’nın suyu mu çıkmıştı?”


Oh be, söylenince rahatladım... Mis gibi de kekik koktu. Bunlar da dağ Nergis’i... Kopar birkaç tane!.. Ya çevre? Ulan çevre dedinse, çevreciyiz demedin ya. Sen sempatizansın. Hem kökünden söküp götürmüyorsun ya. Millet maaile bankaları götürüyor. Sen birkaç sap Nergis götürünce, kıyamet mi kopacak?
Ben böylece kendi kendime laflayıp yürürken, sakat bir yere basıp yuvarlanmamak için yalnız önüme bakıyorum.Bir ara kafamı kaldırdığımda ne görsem beğenirsiniz?
Onuncu Yıl Marşı söyleyerek hep beraber yola koyulan yurtseverler üçe bölünmüşüz: Serdar’ın başı çektiği grup, yamacı yanlamasına yürüyor.
Tek başına, kendini dik bir bayıra vurmuş olan Turizm Müdürü, iki elini megafon yapmış, soluk soluğa , yukarlardan bağırıyor:
“ Burdaaan! “
Turizimci Serdar sanki aksi seda. O da aşağılardan Müdür’e doğru:
“ Bura daha kestirim... burdaaan!” diye yırtınıyor.
Bizim grupsa, taaa ilerlerde görünen bir koyu kerteriz alıp yan aşağı vurmuş kendini biyol, gidiyor.
Soluklanmak için bir ara duruyoruz.
En akıllılarımızdan biri soruyor:
“Nereye gidiyoruz?”


Yola niye çıktığımızı unuttuk. Sanki o “Osman Paşa”, “Onuncu Yıl” marşlarını söyleyerek sert adımlarla yürüyenler bizler değiliz. Kimsenin nereye gittiğimizi bildiği yok.
Birimiz:
“ Şurdan şöyle yürüyelim de bir bakalım” diyor.
Başka birimiz işaret parmağını bilmediğimiz bir yöne doğru uzatmış:
“ Yooo, “ diyor. “ Bence burdan böyle yürüyelim...“
Peki, n’olcak bu Yazı Köyü’nün hali?

Tarih: 14-03-2024

FACEBOOK YORUM
Yorum