içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Emeklinin çilesi neden değişmez?

Emekliler yıllar yılı geçim derdi içerisinde kıvranıp durmuş, gelmiş geçmiş iktidarların hiç birisi onların dertlerine derman olamamıştır. 

Mecliste birbirleriyle kavga edenler, uzlaşamayanlar bütçe görüşmelerinde kendi maaşlarına yapılacak zamma sıra geldiğinde anında birlik olurlar. Anlaşılan çıkar söz konusu olunca uzlaşmazlık bir anda ortadan kalkar. Bizler de uzlaşma tabiatımızda varmış diye seviniriz!..

Son günlerde sosyal medyaya, yazılı ve sözlü basına bakıyorum; emeklilik konusu gündeme gelince bazıları bilmeden, bilmediğini de bilmeden ahkâm kesiyorlar. Emeklilik bütçeye yük diyenleri bile görüyoruz. Onların geçmişine baktığınızda bir gün bile kamu veya özel sektörde çalışmamış olduklarını sözlerinden hemen anlıyoruz. Siz istediğiniz kadar anlatın anlamazlar; eskiler bu gibilere “nato kafa nato mermer” derdi… Söz anlamaz, söz dinlemez anlamında bir deyim…

Konunun uzmanları televizyonlara çıkıp anlatıyorlar ama kaçımız anlıyor, kaçımız söylenenlere hak veriyor; bilemeyiz.

Emeklilik konusuna girdiğimize göre öncelikle emekliliğin ne olduğunu açıklamakta yarar olduğunu sanıyorum; yasaların belirlediği süre veya yaşa kadar çalıştıktan sonra işinden zorunlu veya kendi isteği ile ayrılanlar emekli olurlar. Eskiler buna mütekait veya tekaüt derlerdi. Aslında emeklilik çaba gerektiren, büyük emekler harcanarak elde edilen bir haktır: kısacası zor ve zahmetli bir süreçtir. Bu hakkı kazanan; emekli denilenler Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu veya Bağ Kur’dan aylık veya üç aylık emekli aylığı alarak yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar. Yasaların kendilerine tanıdığı haklardan kısmen de olsa yararlanırlar. Emekliye ayrılanlar çalıştığı sürelere, yaptığı hizmetlere göre bir defa emekli ikramiyesi alırlar. Aslında verilen kişinin çalıştığı sürede emekli keseneği ismi altında maaşlarından kesilendir. Bu bakımdan emekli aylığı veya ikramiyesi bir lütuf değil emeklinin kendisinin hakkı olan öz parasıdır.

Birkaç gün önce Ziraat Banka’sından emekli maaşı alan bir tanıdığım maaş farkının BAŞAK HESAP müşteriden fon diye çekildiğini görmüş. Bu neden diye sorduğunda; kurulan bir fona maaşının bir kısmı aktarılıyor, istediğiniz zaman çekebilirsiniz yanıtını almış. Bana fona girip girmeyeceğim sorulmadı; ben paramı istiyorum demiş ve haberi olmadan çekilen parasını almış. Ya fark etmeseydi?

Anlaşılan bu da bir çeşit bütçe düzenleme çalışmaları olmalı!..

Ülkemizde sürekli yükselen enflasyon, zamlar emekliyi adeta avuç açar hale getirmiştir. En az emekli maaşı 7.500 Tl oldu. Tek başına yaşayan, başka bir dayanağı olmayan bir emekli bu para ile kira mı verir, faturalarını mı öder yoksa yiyecek mi alır? Çoluk çocuğu varsa vay haline!

Bunu becerebilen varsa; ne mutlu onlara… Bir zamanlar Turgut Özal, sonradan tevil etmiş olsa da “Benim memurum işini bilir” demişti. Şimdi yaşamış olsaydı; acaba bu kez “Benim emeklim işini bilir mi derdi?”

Emeklinin maaşına göz diken veya onlara hakkını vermeyenler acaba kamu veya özel sektörde nelerle karşılaşarak bu hakkı nasıl aldıklarını biliyorlar mı?

Türkiye’de 15-20 milyon civarında emekli vardır. Emekliler birleşebilse ve bir parti kurabilseler iktidara gelmeleri işten bile olmaz.

Bir dönem milletvekilliği yapanların, ömrünün büyük bir kısmını tüketenlerden çok daha fazla emekli maaşı almalarının yanı sıra yaşamları en iyi şartlarda aileleri ile birlikte güvence altına alınmıştır. Çalışarak emekli olanlar ise sağlık sorunlarını da zorluklar içerisinde geçiriyor, ilaç ve ameliyat masraflarının pek azını devlet karşılıyor. Milletvekilliği yapmış olanlar ile aileleri böyle bir sorunla karşılaşmıyor. Bu yüzden her seçim öncesi siyasi partilere milletvekili başvuruları büyük sayılara ulaşıyor. Bunlardan hangisinin gerçekten memleket sevgisiyle, hangisinin yaşamını güvence altına almak için milletvekili olmak istediğini birbirinden ayırabilmek gerçekten çok güçtür.

Türkiye’de durum böyleyken; gelişmiş ülkelerin emeklileri geçim sorunları olmadan,  rahat ortamlarda yaşamalarını sürdürmeleri bir yana diledikleri yabancı ülkelere turistik gezilere çıkıyorlar. Bizim emekliler ise değil yurtdışı, en ucuz yurt içi tatillerine bile gidemiyorlar. Bizim emeklilerimizin yaşamı ise memleketin gelir ve gider arasındaki dengesizliğinden, yüksek enflasyondan, paranın değerini kaybetmesinden her yıl biraz daha zorlaşıyor.

Acaba emeklilerimiz yıllar önce kaybettiğimiz Kayahan’ın “Kıyametler kopuyor zavallı yüreğimde. Tükendim tükendim artık” şarkısını hep bir ağızdan söyleyerek teselli mi bulacaklar?

Bilemeyiz…

 

Bu yazı 2945 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum