içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

CANI OLANIN CANI YANAR

Başlığı ben de görsem, "öf aman da ne büyük laf" diye güler, geçerdim.

   Öncelikle "can"ı bir tanımlamak gerek değil mi?

    Evet Can, fiziki olduğu kadar felsefi tanım içeren bir sözcüktür. Yaşayan tüm canlıların can'ı vardır, ancak buna bir ruh katınca bu canın ve canlının bir anlamı olur.

    Canlının yaşamında ki değişiklikler de eğitim ile olur. O yüzden insanın ya da canlının değeri, aldığı ya da edindiği eğitimi bir anlam kazanır.

    O zaman eğitime de bir göz atmak gerekir. Her eğitimin bir amacı vardır. İnsanlık tarihi de her türlü eğitimin yapıldığı örnekler ile doludur.

    Bir de söylenen siz kadar, sözün kayıtlara geçmesi de önemlidir. 

    Eğitim, okuldan alındığı gibi aile, ve toplum önderlerinin deneyimlerinden de alınır. 

    Bir çok toplum ve milletin yaşadığı en büyük şanssızlıklardan birisi de, her şeyin yazıya dökülmemesidir.

    Türkler gibi göçerliği bir yaşam biçimi olan toplumlarda bilgi, yazılı kaynak yerine, toplumun "aksaçlılar" dediği aile büyüklerinin edindikleri ve hafızalarına kazınan bilgi ve deneyimlerdir.

     Bu yüzden, öğrendiğimiz bir çok sözün kesin kaynağı hep tartışmalıdır.  Her toplum kesimi bu sizleri, kendine ya da örnek aldığı önderine mal etmiştir.

     Mustafa Kemal Atatürk'ün "Cehaletin düşmanı eğitimdir", sözü onun toplumun eğitimine verdiği önemi gösterir.

     Cumhuriyetin o kadar çabalarından sonra, günümüzde yaşanan cehaleti anlamak için, yine tarihimize bakmamız gerekir.

     O kadar söz vardır ki başlangıçta yazılı olmadığı için  herkes birilerine mal ettiği.

   Örnek, 

    "Mey Biter Saki Kalır,

     Her Renk Solar Haki Kalır, 

     Diploma İnsanın Cehlini Alsa Da

     Hamurunda Varsa Eşeklik, Baki Kalır”, sözü Fuzuli'ye mal edilse de, Abdül Baki Gölpınarlı buna ilişkin kesin kayıtın olmadığını, Ziya Paşa'nın da olabileceğinden söz eder.

     O yüzden yıllar sonra bu durumu "Hakim Bey" şiirinde dizelerine döken Mehmet Erdem:

     "Söz uçar yazı iki cihanda" der.

     Bu bilginin kaynağı ve bilginin eğitimde ki yeri açısından.

     İnsanlık tarihi, insanlar da 88ve insanlık için iyi ve güzel şeyler ile dolu olduğu gibi, insanın ya da insanlığın zaaflarından yararlanmak isteyen, önleri kendi çıkarları için kullanmak isteyenlerin çabaları ile de doludur.

   Günümüzde o kadar çok bilgi ve bilgi kirliliği vardır ki, bunu bile ayırt etmek için, eğitim ve bilgiye gereksinim vardır.

     Yine başka bir örnek:

     "Bu kadar cehalet, ancak eğitim ile olur" sözü.

     Çok duymuşuzdur ama referans gösterilen yazı ise, Vedat Türkali'inin "Birgün Tek Başına" romanında,  Sakallı Celal'e atfedilir.

     Evet, toplumun bu çağda bu kadar hurafelerle yaşıyor olması bir rastlantı olamaz.

    Bu kadar cehalet, eğitim ile olması gerekirdi, öyle de olmuştur.

    Osmanlı'nın durumunu bilmeyen yoktur. Her ne kadar bazıları Cumhuriyetin eğitim sistemini eleştirmek için "bir gecede cahil olduk" deseler de, zaten cahil idiler, güvenilir kaynaklardan o günün okur yazar oranlarına bir baksınlar.

     Cumhuriyet Köy Enstitüleri, Mahalle Mektepleri,  Askerde "Ali Okulları" gibi onlarca proje ile yeni bir nesil yetiştirmiştir.

    Eğitim sorunu bir şekilde aşılırken, ne yazık ki bu kez de nitelikli yönetici seçme sorunu ile karşı karşıya kalınmıştır.

    Her ne kadar, bazı kusurlar kabul edilmese de, 1945'li yılların tek partisi CHP de o güne kadar yaptığı güzel şeylere leke süren kararların altına imzasını atmış, eğitim sisteminin bozulmasına "çanak tutmuştur".

    İşte burada, "örgüt" kavramına geliniyor. O günün CHP'si içinde, daha sonra Atatürk, Cumhuriyet Devrimlerine karşı çıkan kadrolar da barındırılmıştır. 

      Maalesef, bu günlere gelinmesine çanak tutmuşlardır.

    İşte Sakallı Celal'in dediği gibi, bu kadar cehalet, eğitim ile olmuştur.

     Eğitim sistemi ile ilgili bazı siyasilerin İktidar kanadı olarak yaptıkları, bazı siyasilerin Muhalefet kanadı olarak sessiz kaldığı ancak halkın kazan kaldırdığı bugünkü yaşananların tohumları çok gerilere gider ve bu da eğitim ile olmuştur.

    Hani Tolstoy'un bir söz vardır: 

   "Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın." dediği.

     İşte toplumun geldiği bu durumu görenlerin yüreklerinde tomar tomar acı dolu. Hatta bu acıya sebep olan halkı göre göre, onun için çırpınmaya devam eden aydınların, yurtseverlerin canları işte bu yüzden yanar.

     Onlar canlıdırlar, canları vardır ve başka canların acıları, dertleri için canları yanar durur.

     İşte bu da toplumsal eğitim ve aile terbiyesi ile olur.

 

Bu yazı 2466 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum