-
Erdem Yücel
Tarih: 26-07-2024 14:08:00
Güncelleme: 26-07-2024 14:08:00
İç Anadolu kasabalarından birinde yaklaşık bir aydır yaşamaktayım. Bu arada yazılarımı da aksatmadan oradan yazmaya çalışıyorum. Gittiğim yerlerde öncelikle oranın tarihine, sonra da eski eserleriyle ilgilenmeye, bir şeyler öğrenmeye adet etmişimdir. Önceki yıllarda bu kasabadaki tarihi eserleri bir dergide yazdığımdan bu kez kasabanın sosyal yaşantısı üzerinde durmak istedim. Gerçekte her yönüyle gelişmiş bir kasaba; orada yaşayanların bir kısmı çağdaş yaşamı benimsemiş aydın kişiler… Ne yazık kadınların ve genç kızların üzerinde mahalle ve tarikatların ağır baskısı hissediliyor. Daha önceki “İç Anadolu’nun bir kasabasında ki gözlemlerim” başlıklı köşe yazımda orada yaşayan genç kızların sorunları ve düşünceleri üzerinde durmuştum. Bu kez madalyonun diğer yönüne değinmek istiyorum.
Tarikatlara devam eden çoğunluğu eğitimsiz kadınlar özellikle cuma günleri bir yerlerde toplanarak sohbet adı altında vaaz dinliyorlar. Onların üzerlerinde mürşit, şeyh efendi, hanım anne ve sûfi (!) baskıları gözle görünür derecede etkili. Düşünmeden onların söylediklerine inanıyorlar. Düşünmek, soru sormak günah sayılıyor.
O kadınlardan bazılarıyla çeşitli ortamlarda konuşmaya çalıştım. Bazıları erkeklerle konuşmak dinimizde yok diyerek kaçındı, konuşabildiklerimin ise ağızlarından adeta kerpetenle çeker gibi bir şeyler almaya çalıştım. Sanırım kısmen de başarılı oldum ki; bu yazıyı yazıyorum.
Dergâha devam eden kadınlardan bazılarının telefonlarında sakallı, çirkin yüzlü, gözleri velfecri okuyan tiplerin resimleri var. Kim oldukları onlar söylemeseler bile çok açık; devam ettikleri tarikatın şeyh efendisi!. Bazılarının evlerinin duvarlarında bile bu efendibaba veya mürşit denilenin fotoğrafları asılıymış… Kuşkusuz onların eşleri de aynı kafada olmalı ki buna izin vermişler. Nasıl olduysa içlerinden birisi otobüslerle Adıyaman’daki bir başka şeyhe ziyarete gittiklerini ağzından kaçırdı. Orada yere serili şiltelerde yatmışlar, birer tas çorba içmişler sonra da bir müride gönüllerinden ne koparsa sevaba girmek için paralar bırakmışlar. İçlerinden birisi oradaki mürşidin hanımının bir ara çarşafı havalanıp kolları ortaya çıkınca kadının dirseklerine kadar bileziklerle kaplı olduğunu görmüş. Sonra da kendi kendine pişman olmuş; neden para verdim diye...
Anlaşılan sermayesiz en kolay ticaret…
Kadınlardan birinin anlattığına göre İstanbul’daki bi tarikatın mürşit vekili kasabaya gelmiş ve felçli birini ziyaret etmesi rica edilmiş. Onu davet edenler mürşit vekilini karşılamak için sokaklara dökülmüşler. Yolunu şaşıran kara çarşaflı mürşit vekilini bulmuşlar, ayakkabılarını elleriyle çıkarmışlar ve hastanın yanına götürmüşler. Mürşit vekili odadaki kadınların ellerini iki eli arasına alarak Arapça bur şeyler söylemiş. Sonra hastaya bakmış, başını örtün yoksa melekler buraya girmez demiş… Ardından hastanın suyuna Arapça bir şeyler söylemiş… Mürşit vekili geldi diye herkes mutluymuş…
Kasabada yaygın bir söylentiye göre; hocanın biri genç bir kızı kuma olarak almış. Etraftakiler hoca efendi ayıp değil mi kızın yaşında diye söylenmeye başlayınca:
“Ne yapsaydım kızın kimsesi yoktu. Ortada kalmasın diye aldım ve böylece sevap işledim” demiş.
Birkaç yıl öncesi başına buyruk genç bir kızı uslansın diyerek zorla para vererek yatılı kuran kursuna vermişler. Kuran kursunda diğer kızlarla senli benli konuşmak, gülmek, şakalaşmak yasakmış.. Cep telefonu elinden alınmış, dışarı çıkması da olanaksızmış. Kısa bir süre orada kalan kız bir fırsatını bulup kaçarak özgürlüğüne kavuşmuş… Ailesi çaresiz ses çıkaramamış. Yüksek tahsiline devam etmiş, evlenmiş ve şimdilerde Amerika’da eşiyle birlikte mutlu yaşıyormuş…
Sözünü etmeye çalıştığım bu ortamlara eğitimsiz kadınların gittiğinden söz etmiştim. Ne yazık ki; eğitimli olup da kara çarşafa giren kızların olması da gelecek için gerçekten üzüntü verici.
Benim şimdilik gözleyebildiğim bu kadar onlara yenilere eklenirse bir başka yazıda bu konuya tekrar dönebilirim.
- Cumhuriyeti bir zamanlar coşkuyla kutluyorduk!..
- Datça’da sizlere ömür!..
- Atatürk’ün kültüre verdiği değer
- Şaşa Dimitolara dikkat!..
- Öğretmenlerimiz ve eğitim çıkmazımız!..
- Kıbrıs harekâtının 50. yıldönümü
- Datça’nın simgesi Can Yücel mi?
- İç Anadolu'nun bir kasabasından gözlemlerim
- Sessiz sinemanın Şarlo efsanesi Charlie Chaplin
- Bir zamanlar Stan Laurel ve Oliver Hardy vardı
- Datça’nın yıkılan, yerleri otopark olan yapıları!..
- Bir zamanlar Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü vardı