içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramının ardından

1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı, dünyanın çoğu ülkelerinde coşkuyla kutlanırken bizde hep sorun olmuştur, Alın teriyle geçinmeye çalışan işçi ve  emekçiler yılda bir kez bayramlarını kutlamaya çalışırlar, Bazı ülkelerde bu hak onlara çok görülür.
İstanbul’da bu bayramın şehrin ana meydanı Taksim’de kutlanması güvenlik nedeniyle yine engellendi(!)  
İngiltere Londra’da Trafalgar Meydanı, Fransa Paris’te Bastille Meydanı, ABD’de Washington Beyaz Saray’ın yanında,  Rusya Moskova’da Kızıl Meydan…
İspanya’da, Barcelona, Almanya’da Berlin, Avusturya’da Viyana, İtalya’da Roma ve Yunanistan’da Atina’nın ünlü meydanlarında 1 Mayıs kutlandı. İstanbul’un simgesel tarihi meydanı Taksim’de ise kutlamaya izin çıkmadı. Taksim saplantısını anlayabilmek gerçekten çok zor. 1 Mayıs’ta İstanbul’da bir yerden bir yere gidebilmenin olanaksız olduğunu medyadan, televizyondan izledik. Özellikle Saraçhanebaşı’nda Bozdoğan kemeri önündeki peş peşe dizilmiş polislerin görüntüleri sanırım bu yıl ki 1 Mayıs’a damga vuran fotoğraf olmuştur. Özellikle Taksim’e çıkabilmek için çaba göstermeyen, sağduyulu davranışla CHP yönetimi kutlanmalıdır. Böyle yaparak İstanbul’da bir zafer daha kazandıklarını söyleyebiliriz.
Yaşananlar bir yana benim aklıma takılan bazı sorular var. Örneğin; Bazı emekçiler emekçi olduklarını biliyorlar mı? Türkiye’de emekçiden yana siyasi partiler, konfederasyonlar, sendikalar varsa da onlar emekçi hakları konusunda ne kadar duyarlılar?
Bunlar anayasanın yanı sıra emeğin ve emekçinin hakları yönünden durulması gereken; daha doğrusu tartışılacak konulardır. 
Şimdi gelelim; emek nedir konusuna:  
Sözlüklerin en basit şekilde tanımladığına göre emek bir şeyin üretilmesine yönelik insan etkinliğidir. Bunun içinde özverili, emek isteyen çalışmalar yapılmalıdır.  Bir başka tanıma göre bir işin yapılabilmesi için harcanan beden ve beyin gücü emeği oluşturur. Bunun sonucu olarak; emek iş piyasasında etkili olarak teknolojinin yardımıyla üretim gücünü ortaya çıkarır ve ülke ekonomisini güçlendirir. 
Bu konuda çeşitli atasözleri dilimize yerleşmiştir. Bunların başında; bir işe emek vermek, emeği boşa gitmek,  emek harcamak ve emeğine dönmek gibi deyimler gelir. 
Türkiye’mizde emekçi denildiğinde öncelikle akla işçi sınıfı gelir. Ancak bu yanlış bir tanımlamadır. Kamuda veya özel sektörde olsun;  bedensel ve beyin gücünü bir işi yapabilmek için harcayanların tümü emekçidir. Örneğin sağlık emekçileri, yapı sanatı emekçileri, maden emekçileri, tarım emekçileri,  müzeci emekçileri, basın emekçileri,  akademisyenler, gazeteciler, yazarlar gibi…
Bunlardan bazıları emekleri karşılığı haklarını alır, bazıları ise işverenler tarafından sömürülür. Ne garip çelişkidir ki; bazen emekçiler sömürüldüklerinin farkına bile varmadan sömürenlerden onlardan yana olurlar Onlar ne  zaman uyanırlar  ve haklarını alacak düzeye gelecekler... Bilebilmek biraz zordur.  Bülent Ecevit dışındaki iktidarlar her zaman sermayeden ve patronlardan yana oldukları da ülkemizde yaşanan gerçeklerdendir.
Emekçinin geçmişine baktığımızda; Batıdaki sanayi devriminden XX. Yüzyıl başlarına kadar geçen süreçte emekçilerde önemli bir değişim olmadığı görülür. Dünya ülkelerinde tarımdan sonra ağır sanayi ve tüketim üstünlüğünü yitirmiş, akla bilime dayalı teknolojik girişimciliğe yerini bırakmıştır.  Bu dönemde finans sektörü dışında belirli saatler arasında çalışan veya zorunlu çalıştırılan emekçiler her zaman tartışma konusu olmuştur. Yine bu dönemlerde eğitim kalitesinin, niteliğinin artması üzerine işletmeler insan kaynaklarından yararlanabilmek için bir takım karmaşık politikalar izlemişlerdir. Bazı emekçilerin ve onları destekleyen sendikaların girişimleriyle ücretlerin yeniden düzenlenmesinin önü açılmıştır. Buna rağmen yine de sömürülen emekçiler olmuştur. 
XIX. Yüzyılın sonlarına doğru ülkemizde de emekçilerin işi bırakmak gibi bazı eylemlere giriştikleri görülmüştür. Ancak bunlar yasal bir zeminde gelişememişlerdir. Cumhuriyet döneminde I Mayıs Amele bayramı olarak kutlanmış, soğuk savaş yıllarında ismi bahar bayramı olmuştur.  20 Şubat 1947’de yürürlüğe giren bir yasa ile kısmen de olsa emekçiler bazı haklar elde etmişlerdir. Ancak emekçiler grev haklarını 1961 Anayasası ile kazanmışlarsa da yapılan düzenlemeler ancak 1963 yılında tamamlanabilmiştir. Buna rağmen “Çorum Belediye İşçilerinin Yürüyüşü” gibi bazı eylemlerde bulunulmuştur. Bunun öncesinde emekçiler 31 Aralık 1961 de “Saraçhane Mitingi”, 3 Mayıs 1962 de “Açların Yürüyüşü” önemli emekçi eylemleri olmuştur. Belediye emekçilerin grev hakkını kazanmasından sonra 7 Kasım 1963 tarihindeki Bursa Belediyesi otobüs şoförlerinin grevi ile emekçiler bazı hakları elde etmişlerdir.
Türkiye tarihinde emekçi hareketleri batıya göre çok daha geç başlamıştır. Sözünü eteğimiz emekçi hareketlerinden sonra da bu konuda bazı eylemler ve girişimler olmasına rağmen yine de emekçilerin tam haklarını elde ettiklerini söylemek oldukça zordur.

 

Bu yazı 823 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum