istanbul escort
escort bayan
escort bursa escort bursa
escort konya
1xbet supertotobet
https://guclukadin.org/ https://puma-trainers.net/
https://www.istanbultaksi.org/
xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwin betonred bizbet

içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

İstanbul’un tiyatroları

Sanat ve kültürde önemli bir yeri olan tiyatronun kökeni antik çağlara kadar inmektedir. Bu yazımda geleneksel sanatlarımız dışındaki tiyatrodan söz edeceğim.  
En kısa tanımıyla tiyatro;  tarihi olaylardan, toplumlardan veya kişilerin yaşamlarından esinlenen ilginç kesitleri sahneleyen güzel sanatların önemli bölümlerinden birini oluşturur. Öykülerde veya olaylardaki karakterlerin düşüncelerini sahnede gözler önüne serer. Bunu yaparken diğer sanatlardan yararlanarak kendine özgü bir şekle dönüştürür.  
Tiyatro sinemadan çok daha farklı olarak canlandırmayı belirli bir dekor içerisinde yaparken konuları dram, komedi ve trajedi olmak üç ana bölüm içerisinde bir araya getirir. Onların dışında yerine göre vodvil, operet gibi diğer sanat dallarını da göz ardı etmez.  
XIX Yüzyılda tiyatro İstanbul yaşantısına Levantenler tarafından getirildiği ileri sürülürse de bazı padişahların tiyatroya yakınlık gösterdiği kaynaklardan öğrenilmiştir. Sultan III. Selim (1789-1807) ilk defa batılı tiyatroya ilgi duymuş, Sultan II. Mahmut (1808-1899)  döneminde padişahların merakı daha da belirginleşmiştir. Ancak olardan önceki dönemlerde yabancı elçiliklerde özel olarak tiyatronun oynandığı da bilinmektedir. Büyük olasılıkla Guiseppe  Donizetti’nin Osmanlıya tanıttığı batı müziğiyle birlikte  tiyatronun da geldiği ileri sürülmüştür. Nitekim 1828- 1839 yıllarında Beyoğlu’nda iki tiyatronun yanı sıra 1859’da Gedikpaşa tiyatrosunun varlığı bilinmektedir
XIX. Yüzyıl’ın Beyoğlu’sundaki Cadde-i Kebir (İstiklal Caddesi) ile Tepebaşından tiyatrolar bölgesi olarak söz edilmiştir. Levantenlere yönelik olarak müziğin ağırlıklı olduğu opera veya operet tarzı oyunların oynandığı da bilinmektedir. Henüz bu tür tiyatroların Osmanlılar için oldukça yabancı olduğunu da belirtmekte yarar vardır.
Tanzimat döneminde Sultan Abdülmecid  (1839-1861)   1840’ lı yıllarda Dolmabahçe Tiyatrosunu yaptırmıştır.  
Beyoğlu’ndaki tiyatrolar oyunlarını Fransızca ile İtalyanca oynanmış, hayali mahlûklar olarak nitelen ferilere, vodvillere ve daha çok müzikli eğlenceli konulara yer verilmiştir. 
İbrahim Şinasi’nin (1826-1871) Şair Evlenmesi ise Türk edebiyatının ilk tiyatro oyunudur. Yine bu dönemlerde Namık Kemal in Vatan yahut Silistre oyunu ilk kez 1 Nisan 1873 de Güllü Agop’un Gedikpaşa’daki tiyatrosunda oynanmıştır.
O yıllarda Direkler adasında tuluat ağırlıklı tiyatrolar vardı. Bunların başında Güllü Agop’un, Mardiros Manukyan’ın (1829-1920) ve Ahmet Fehim Efendinin (1856-1930)  tiyatroları geliyordu.   
İstanbul’un batılı anlamda ilk tiyatrolarından biri 1885 yılında Beyoğlu Halep Pasajında Cirque de Pera’da açılmıştı. Bu yapı Mimar Kampanaki tarafından varyete tiyatrosuna çevrilmişti. Bir süre sonra da Francis, Ses, Dormen ve Orta Oyuncuları isimleriyle yakın tarihlere kadar işlevini sürdürmüştür.
XIX. Yüzyılın sonlarına doğru Şehremini (Belediye Başkanı)  Dr. Cemil Topuzlu üç bin lira ödenekle  “Darülbedayi-i Osmaniye’yi kurmuştur. Darülbedayi ismini Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem vermiştir. Fransa’nın ünlü tiyatrocusu Andre Antoine Cemil Topuzlu tarafından İstanbul’a getirilmiştir. Darülbedayi 1934 yılına kadar bu isimle temsillerini vermiştir.  Reşad Rıdvan (?-1919) isimli bir sanatseverde; bir kültür yuvası olan tiyatronun kuruşunda emeği geçmiştir. Darülbedayi yalnızca bir tiyatro değil aynı zamanda bir eğitim merkezi olmuştur. Kurumun tiyatro bölümünde güzel konuşma, edebiyat, tarih, tiyatro tarihi, trajedi, dram, komedi ve eskrim dersleri de verilmiştir. Kadıköy’deki Apollon Tiyatrosu da Darülbedayiinin bir kolu olarak oyunlarını sergilemiştir. Bu dönemin ünlü oyuncuları arasında Nıyart, Sara Manni, Mari Mıncıyan, İda, Roza, Efruz, Beatris  Adrian, Else Bimeciyan’ın isimleri bilinmektedir. Müslüman olmayan bu kadınların karşısında ise Muhsin Ertuğrul, Ali Naci, Ahmet Fehim,  Celal Sahir, Fikret Sadi Resul Rıza gibi erkek sanatçılar vardı. Onlar Osmanlının tiyatro alanındaki önde gelen ilk isimleriydiler. Tiyatro Tarihinde önemli bir yeri olan Muhsin Ertuğrul (1892-1979) ilk defa 1909 yılında Burhanettin Bey’in tiyatrosunda sahneye çıkmıştı.
Osmanlı döneminde Müslüman kadınların sahneye çıkmaları şeriat hukukuna göre yasak olduğundan batı eserlerinin ağırlıklı sahnelendiği oyunlarda kadın sanatçılar çoğunlukla Ermeni olduklarından kendi aksanlarıyla konuşuyorlardı.  İçlerinden yalnızca Elisa  Bimeciyan  güzel Türkçesiyle onlardan ayrılıyordu.  Bu dönemde Dr. Sait Paşa’nın torunu Afife Jale bu yasağı delerek sahneye çıkmış, ancak bağnaz baskı bu değerli sanatçının yaşamını karartmıştı. 
Afife Jale Zeynep Hanım Konağındaki Sanayi-i Nefise’ye devam ederken bir yandan da Darülbedayi de yasaları delerek sahneye çıkma mücadelesi vermişti. O sırada Darülbedayi de Afife’nin sahneye çıkarılıp çıkarılmayacağını tartışıyor, bazıları suflörlükle yetinmesini ileri sürüyordu. O sırada Elisa Bimeciyan sahnelenecek oyunları bırakarak Paris’e gitmesiyle çaresiz kalan Darülbedayi bütün oyunları ezbere bilen Afife Jale’yi Salon oyununda sahneye çıkarmış ve sanatçı büyük başarı kazanmıştı. Fransızcadan çevrilmiş Tatlı Sır oyununun ikinci perdesinde salonu zaptiyeler basmış, oyun yarıda kalmış ve Afife’de karakola götürülmüştü. Komiser kendisine bir daha sahneye çıkarsan seni saçlarından tutar karakola kadar sürüklerim demişti. Ardından Odalık oyunu da yine zaptiye baskısını uğramıştı. Bu olaylarda Afife’nin başına şiddetli bir ağrı girmiş ve hiçbir doktor çare bulamamıştı. Son olarak gittiği doktor ağrısını morfinle geçiştirmiş ve her başı ağrıdığında morfine başvurmuş ve sonunda bağımlı olmuştur. Büyük olasılıkla aşırı heyecandan tansiyona yükselmiş ve hastalığın tedavisi de o zamanlar bilinmiyordu. Yapılan baskılar üzerine Afife kadrodan çıkarılmış ve sahneye çıkan ilk Türk kadının yaşamı hüsranla sonuçlanmıştır.  Yakın tarihlerde tiyatroda Afife Jale ödülleri verilmeye başlanmış; ancak neye yarar…
Afife Jale’nin yaşamını ayrıntılı olarak Osman Balcıgil “Afife Jale” isimli kitabıyla ölümsüzleştirmiştir. 
Cumhuriyetin ilanından sonra sahneye çıkma uğruna yaşamı karartılan ve ölümüne yol açan olayların ardından Afife Jale’nin yolunu izleyen Müslüman kadınlar için sahnenin önü açılmıştır.  Bedia Muvahhit,  Ertuğrul Muhsin’in eşi Neyyire Ertuğrul, Necla Sertel, Halide Pişkin bu dönemin önde gelen tiyatro sanatçıları olmuştur.

 

Bu yazı 1444 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum