içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Küsenler sevinenler!

31 Mart yerel seçimlerine bir ayı aşkın bir süre kaldı. Sözün kısası sandığa gitme günü yaklaşıyor;  kayıtlara göre 64 milyon civarında seçmenimiz varmış. Onlardan ne kadarı oy kullanır, ne kadarı  kullanmaz  bilemeyiz.. 
Partiler epeydir adayları belirlemekle uğraştı;  kimlerin belediye başkanı olacağını ince eleyip sık dokudu... Kuşkusuz partilerin genel başkanları bazı adaylar üzerinde ağırlıklarını koydular, parti meclisleri defalarca toplandı, tartışıldı ve adaylar belirlendi. Adayların hemen hemen çoğu açıklandı: halkımız da yaşadıkları il ve ilçelerde kendilerini belediye hizmetleri yönünde hizmet verecekleri öğrendiler. Futbol takımı gibi parti tutanlar için kimin başkan olacağı önemli değildi. Daha doğrusu  umurlarında bile değildi.. Kim olursa olsun gönül verdiği partisinin adayına oy vereceklerdi...  Geçmişteki seçimlerde ceketimi assam seçerler denmemiş miydi?
 Yeni seçilecek belediye başkanının eğitimine, liyakatine, bu işi çevirip çeviremeyeceğine, kültür ve sanatsal yönünden görüşüne bakan var mı diye insan elinde olmadan merak ediyor.  Bence belediye başkanlığı milletvekilliği gibi değil; milletvekili liyakatli olmasa bile diğerleri arasında kaynayıp gidiyor. Oysa belediye başkanı seçildiği yerin halkına siyasi görüşlerine bakmadan hizmet vermek zorunda…  
Bunu en iyi yapan belediye başkanları arasında Ekrem İmamoğlu,  Mansur Yavaş ve Yılmaz Büyükerşen’i görüyoruz.  Ne yazık ki; Eskişehir’i Avrupai bir şehir görünümü veren, adeta yoktan var eden, örnek alınacak Büyükerşen aday gösterilmedi. Yaşlandı dendi; kendisi mi aday olmak istemedi, CHP yeni yönetimi mi istemedi,  bilemeyiz. 
CHP adayları gençleştirdik diyor. Gerçekten aday seçtiklerinin çoğu genç ama ortada bir de tecrübe, deneyim diye bir şey vardır. Düşünürlerden biri “ Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse” sözünü boşuna söylememişlerdir.
 CHP’de adayları gençleştiriyoruz derken acaba Kılıçdaroğlu ekibi tasfiye ediliyor diyen partililer var. Bazı istifalar da bunu göstermiyor mu?
Belediyecilik kolay bir görev değildir; her şeyden önce belediye başkanının  bilgi, beceri, kültür, sanat ve idarecilik yönü ağırlıklı,  seçildiği yeri kalkındıracak, ranta ödün vermeyecek, gerekirse iktidarın  yanlış kararlarına yasal çerçeve içerisinde karşı koyacak, boyun eğmeyecek kişilikte olmalıdır.  Yeri geldiğinde parti disiplini onu bağlamayacak, liderin emrine göre hareket etmeyecektir.   
Böyle cesur bir adayımız var mı?
Bilemem…
Önceki yazımda da değindiğim gibi; yalnızca başkan adayları üzerinde duruyor, belediye meclis üyelerini merak etmiyoruz. Özellikle ranta açık turizm yönü ağırlıklı  il ve ilçelerin belediye meclisi üyeleri en azından başkan kadar önemlidir. Şimdilik isminden söz etmeyeyim;  Akdeniz ile Eğe’nin birleştiği yerdeki yozlaştırılmamış bir ilçemiz beton yığınına dönüştürülerek bütün özelliğini yitirdi. O ilçenin belediye meclis üyelerinin inşaatçı, emlak komisyoncusu, otelci, restorancı olduğu söyleniyor!
CHP dışındaki partilerde de adaylar açıklanınca birkaç istifa dışında pek ses çıkmadı. Belki onlar seçilmeseler bile ilerideki günlerde kendilerine verilecek başka görevler olacağını biliyorlar olmalılar.  CHP’de öyle olmadı. Adaylar açıklanınca sözcüğün tam anlamıyla kızılca kıyamet koptu. Yıllardır partisi için çalışanlar bir kalemde kenarı itildi. Tepeden inme adaylar ortaya çıktı. Sevinenler kadar sevinmeyenler de çoğunlukta oldular. Üzülmekle de kalmadılar; daha düne kadar partimizin neferiyiz diyenler bir anda yüz seksen derece dönüp veryansın etmeye başladılar.  Seçim adil değil, ahbap çavuş ilişkileri, senin adamın benim adamım diyerek kırk yıllık partisinden istifa edenler oldu. Örneğin ilçe belediye başkanlığı isteyen eski İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin partisinden sert açıklamalarla istifa ederken; “İstifamın sebebi adaylık filan değil, Ben asıl müteahhitlere yenildim” demekten geri kalmadı. Sözünü ettiği müteahhitler kim derseniz onu açıklamadı. 
Gerçekte günümüz siyasetine uyan, ders alınacak; kıssadan hisse bir hikâye sanırım çok şey anlatacaktır: …
Hikâye  bu ya. Cehennemde insanlar ırklarına, milliyetlerine göre ayrı ayrı yeraltındaki büyük çukurlara birlikte konuluyormuş. Çukurlardan her birinin üzerinde dışarıya açılan, ancak bir insanın çıkacağı delikler varmış. Cehennemin zebanileri de bu deliklerin başında ellerindeki tokmakla bekliyor, dışarı çıkmak isteyen olursa tokmağı başına indiriyormuş…
O sırada cehenneme yeni gelen biri daha çukurlara sokulmadan önce zebanilere merak edip sormuş:
-Zebaniler ellerinde tokmakla çukurların başında neden duruyor?
Zebani yanıt vermiş;
-Çukurdan kaçmak isteyen olursa; çukurun başındaki zebani çıkanın başına tokmakla vurup onu tekrar içeri atıyor.  
Bu kez yeni gelenin dikkatini ilerideki başında zebani olmayan bir çukur çekmiş ve sormuş:
 -Peki, şu ilerideki çukurun başında neden hiç zebani yok?
Zebani gülmüş; 
-Orası Türklerin çukuru... Başında durmaya gerek yok. Biri çıkmaya kalkarsa, nasıl olsa içeridekiler onu aşağıya çekiyorlar.  
Dedim ya; kıssadan hisse hikâye..

 

Bu yazı 1499 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum