içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

BUHRAN!

Yazılarımı yazarken Türkçe kullanmaya dikkat ediyorum. Bazen önüme gavurca bir sözcük çıkıyor. Sözlükleri açarak o kelimenin Türkçesini buluyor ve onu kullanıyorum. Bnnu neden yapıyorsun diye sorabilirsiniz?

Sözcüklerin Türkçesini bularak yazma isteği, bende çok eskiden beri var. Ancak Oktay Sinanoğlu’nu dinledikten sonra bu düşüncem daha da keskinleşti ve arttı. Çünkü Dünya’da en genç yaşta iki dalda birden profesörlük ünvanını kazanan bu Türkçe aşığı profesörümüz, bir dilin ancak bu şekilde gelişebileceğini söylüyor, savunuyor.

Bence çok haklı. Ancak bir nokta daha var ki o da insanı kahrediyor. Çünkü bir dilin yaşayabilmesi için, kullanılmasının yanı sıra, o dili zenginleştirecek icatların ve keşiflerin  yapılması da gerekiyor. İşte bir ülke olarak biz hâlâ geriye dönme peşinde olduğumuz için bunu yapamıyoruz. Umarım genç kuşaklarımız bunu yapabilir.

*****

Yazının başlığına gelince! “Buhran!” sözcüğünü, “Kriz” kelimesinin karşılığını ararken buldum. Aslında yanında bir de “Bunalım” sözcüğü vardı. Ancak “Buhran” daha çok hoşuma gitti.  Ve yine sözlüğe sarıldım. Şöyle açıklanıyor:” Kriz (buhran, bunalım), bir örgütün üst düzey hedeflerini ve işleyiş biçimini tehdit eden veya hayatını tehlikeye sokan, acil karar verilmesi gereken, uyum ve önleme sistemlerini yetersiz hale getiren gerilim durumudur.”

Bayağı fiyakalı bir açıklama… Ben kendi payıma “Buhran” sözcüğünü kullandım. Fena da olmadı. Ancak eş anlamlı “Bunalım” kelimesini kullanmak da mümkün. Peki bu kelimeleri her yerde kullanmak mümkün mü? Ya da şöyle soralım: Bu sözcükler her ortamda kullanılabilir mi? Kullanılıır tabii ki. ayrıca kullanmak da gerekir. Ancak “Kalp Krizi” deyiminde kullanmanın pek mümkün olduğunu sanmıyorum!

*****

Malum, Türkçe günümüzde İngilizce, Fransızca, Almanca gibi birçok yabancı dilin etkisi altında. Eskiden Arapça ve Farsça gibi Doğu Dilleri’nin etkisinde idi. Ancak Ulu Önder Atatürk, Türk Dil Kurumunu kurduktan sonra bu dillerin etkisinden kurtuldu.. Son günlerde ise Batı Dilleri’nin etkisi altına girdi.  Az önce bunun sebebini anlatmaya çalıştım. Bir dilin yaşaması ya da gelişmesi için yeni icat ve keşiflere dayanması, daha doğrusu konuşulduğu ülkenin gelişmesi, geri kalmışlıktan kurtulması gerekiyor.

Maşallah biz de bu konuda çok kabiliyetliyiz. Hemen her konda birşeyler yaratıyoruz. Ancak en çok yarattığımız da işsizlik, açlık, geri kalmışlık, çatışma kültürü, hali vakti yerinde olanları kayırma ve vurdumduymazlık. Yani Buhran ve bunalım, gavurcası ile Kriz yaratmada üstümüze yok.  Bu durumdan kurtulup, bu ortamdan çıkabilir miyiz? Bil(e)miyorum. Ancak gazete haberlerine göre zor.

- Ülke ekonomisi, yapılan tüm takviyelere, tüm tedbirlere, ekonominin başına getirilen uzman kişilere karşın hâlâ düze çıkmış değil.

- Asgari ücrete mahkum edilen “Sabit Gelirli” yurttaşlarımız açlık sınırında yaşamak zorunda. Ülkemizde işsizlik ve açlık kol geziyor!

- Memur ve işçilerimiz yapılan zamlardan memnun değil! Ücretleriyle yaşamanın mümkün olmadığını savunuyorlar.

- Sınırlarımız elek gibi. Gelen geçiyor. Ve bu kişiler huzurumuzu ve sosyal yapımızı bozuyor.

Son olarak şunu söyleyebilirim: “Kerizi” bol olan ülkede “Krizi” önlemek çok zordur.

Acaba anlatabildim mi?

 

Bugünlük de bu kadar!

Hoşçakalın! Sağlıcakla Kalın!

Datça Havadis’siz Kalmayın!

Bu yazı 3138 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum