içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Altına hücum!

Yerel seçime günler kala ülkemiz yeni bir felaketle çalkalandı.  Erzincan’ın İliç ilçesinde siyanür, sülfürik asit ve silikon başta olmak üzere çeşitli kimyasallar kullanılarak Amerika- Kanada ortaklığı ve bizim de dâhil olduğumuz Anagold şirketi altın aranırken toprağın yaklaşık 800 metre kaymasıyla geçim derdindeki dokuz vatandaş 18 milyon ton toprağın altında kaldı;  kim bilir ne acılar çekerek can verdiler. Bu satırları yazdığım sırada henüz cesetlerine bile ulaşılamadı. 
Çıkar hırsıyla doğa ölüyor, kanser vakaları artıyor, toprak, su can çekişiyor ve sonunda insan eliyle oluşturulan toprak yığınları yerinden oynuyor. Televizyonlarda yaşanan felaketi dehşetle izledik; söyleyecek söz bulamadık.
Kısacası ekoloji de soykırım yaşanıyor. Yangınlar çıkıyor, seller basıyor, ormanlarımızda ağaçlar kesiliyor, deniz suları kirletiliyor, madenlerde göçükler oluyor… Anlaşılan ne denetim, ne de uyaran olmuyor. 
İliç faciasında bilirkişiler raporlarını vermişler; medyadan öğrendiğimiz kadarıyla toprakta çatlaklar görülmüş ama umursanmamış deniliyor.  Çatlaklar belirli aralıklarla geldiği, yolun trafiğe kapatılmadığı çalışma ortamında gözetimi yapılmadığı gibi bir sürü yanlışa değinilmiş…
Bütün bunların sorumlusu kimler?
Tanrı mı, insan fıtratı mı, yoksa cehalet veya çıkar mı?
Bilemeyiz..
Türkiye doğal afetlerle iç içe yaşıyor ama bu doğal afet değil; bilgisizliğin umursamazlığın, denetimsizliğin veya daha çok kazanma hırsının sonucumu? 
Geçen yüzyıllara baktığımızda Batılı ülkelerin gelişmemiş ülkelerin toprak altı veya toprak üstü zenginliklerine;  özellikle madenlerine göz koyduklarını, onları sömürdüklerini görürüz. Örnekler o kadar çok ki:  Afrika’yı, Güney Amerika’yı, Çin’i, Hindistan’ı Ortadoğu’yu soydular. Toprakaltı zenginliklerin ülkelerine taşıdılar. İşin garibi kendi ülkelerinde de toprak altı zenginliklerini aradılar.  Ancak bunu yaparlarken doğaya zarar vermediler, ormanlarındaki ağaçları kesmediler, oralarda yaşayan köylülerine zarar vermediler. Onların haklarını tanıdılar Gelişmiş ülkelerin insanları tepkilerini hemen koyuyor, iktidarları bile zor duruma düşürüyor. Örneğin Kanada; ülkesinin 3/4’ü ormanlık;  orada değil bir ağacı, bir dalı bile kesemezsin. Ormanlarını orada yaşayan canlıları koruyorlar, Bayraklarına bile yaprak koymuşlar. Aynı duyarlılığı başka ülkelerde göstermiyorlar, kendi çıkarları doğrultusunda o ülkelerin doğasını neredeyse ortadan kaldırıyorlar. Televizyon’da İliç’de madencilerin doğayı ay yüzeyinden daha beter ettiğini gördük. Siyanürlü su sızıntılarının Fırat Nehrine zarara vereceği endişesini yaşayanlar var.
Bu nasıl işgüzarlık, umursamazlık demeyin; sömürü ve çıkar kardeşliği aynen böyle oluyor.
Yazımın başlığına  “Altına hücum"  demiştim.  Sinema klasikleri arasında yer alan Charlie Chaplin’in “Gold Rush” yani  “Altına hücum” altın aramanın en güzel örneğidir. Bu film çekilişinden bu yana güncelliğini koruyor. ABD’nin Kaliforniya eyaletinde, Sierra Nevada dağlarında çılgınca altın bulma hırsını yansıtıyor. Kolayca zengin olmanın yollarını arayanların, insanların altın olan bölgelere nasıl akın ettiklerini hicvederek anlatıyor.  Amerika’nın kuruluş yıllarındaki western filmlerine bakın; Avrupa’dan göç eden çoğu ipsiz sapsız takımı ülkenin asıl sahipleri Kızılderilileri öldürüyor, altın arama hırsıyla her türlü kanunsuzluğu yapıyor. Kasabadaki dükkândan kazma kürek alıp dağa çıkıyor. Ocaklar açılıyor, derelerdeki sular eleklerden geçiriyor…  Altını bulursa kasabanın meyhanesinde viskileri içip her türlü çirkinliği yapıyorlar. Bu arada onların yönlendiren çıkarcı patronlar çirkin adam olarak ekranda beliriyor.  Sonra da  beyaz atıyla gelen Filmin kahramanı kovboy ortaya çıkıyor ve  düzeni sağlıyor.
Bu filmlerin çoğunda Kızılderililer vahşi kan dökücü, beyaz kadınları kaçıran, gelişmemiş yaratıklar olarak yansıtılıyor. Oysa gerçek çok farklıdır; Kızılderililer ülkelerini soyanlarla sömürenlerle ilkel silahlarıyla savaşıyor.  Derken ortaya ABD devletinin mavi elbiseli süvarileri çıkıyor sömüren beyaz insandan yana tavır koyuyor…
Ne garip değil mi?
Oysa çoğumuz filmlerde soyguncuları, sömürüleri hep alkışlamadık mı?
Sanırım beyin yıkama nedir derseniz; bundan güzel örnek verilemez derim…
Şimdi İliç’de ne olacak?
Cumhuriyetin ilk yıllarında çıkarılan maden yasası o günden bu yana yirmi bir defa değiştirildiği söyleniyor. İliç de altın araması bir süre duracak derseniz; suç birkaç kişinin üzerinde kalacak; bir gazetenin başlığına koyduğu gibi “Maden bizim, çıkaran da ölen, hesap veren de biziz, kazanan yabancı olacak”
Önümüzde yerel seçim var; medya ağırlığını oraya kaydıracak, bir süre gündemde kalacak sonra geliyorum diyen bu faciayı unutacağız.

 

Bu yazı 1523 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum