içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Müzecilerin anıları

        
Bizim kuşağın müzecileri ne kadar çok olaya tanık olmuştur diye hep düşünmüşümdür. Çalkantılı siyası olaylardan etkilenmişler, bazıları da yaşadıklarını sonradan kitaplaştırdılar.

Özellikle 1970’li yılların sonlarına doğru toplumun sağ sol diye bölünmesinden etkilenmiş, kendilerine düşen payı almışlardır. Onlar aldıkları eğitimden kaynaklanan kültürlü, eski eserlere saygılı, aydın kişilerdir. Kısıtlı imkânlarla müzelerini seven, kendilerine emanet edilen kültür varlıklarıyla yaşayan bilimsel yönleri ağırlıklı uzmanlardır. İçlerinden bu tanımlamaya uymayan, maddi çıkarlarını öne çıkaranlar olmuşsa da onların sayıları yok denilecek kadar azdır.

Her meslek gibi gibi müzecilikte kolay değildir. Müzeciler kendilerine teslim edilen eserleri koruyan, bakımlarını yapan, topluma tanıtan, yeri geldiğinde devlet misafirleri karşısında diplomatik görevi olan,  kazılara katılan, bilimsel yayınlar yapan ve bütün bunların yanı sıra idari görevleri de üstlenirler.  Öncelikle bölgesini çok iyi tanımakla yükümlüdürler.  Sit alanlarını, inşaatlarda çıkan eserleri korumaya çalışırken çoğu kez çıkar ilişkileri bozulanlarla da koruyan karşı karşıya gelirler.  İşte o zaman güvendikleri amirlerinin kendilerini korumadığını görünce ne kadar yalnız olduklarını anladıklarında iş işten geçmiştir. Bu nedenle çoğunun  başlarına akıl almayacak işler gelmiş, müfettiş tahkikatlarına uğramışlar, yerlerinden edilmişler, aile düzenleri bozularak sıkıntıya düşmüşlerdir. Bu yönde hastalanan, Afyon Müzesi Müdürü Ahmet Topbaş, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Ahmet Menteş kansere yakalanmış, Antalya Müzesi Müdürü Metin Pehlivanoğlu atandığı Afyonda görevine giderken minibüste hayatını kaybetmiştir.

Müzeciler en büyük sıkıntıyı MC hükümetleri dönemlerinde ve onu izleyen yıllarda yaşamıştır. Müzeleri tanımayan, müze bilimden nasiplenmemiş,  hukuk, siyasal, iktisat eğitimi almamış öğretmen kökenli bazı müfettiş ve kültür müdürlerinin bunda büyük payı olmuştur.  Müzecileri baskı altında tutmaya çalışmışlar, yersiz cezaları birbirini izleyince bazıları üniversitelere veya başka kurumlara geçmişlerdir.
Anadolu müzelerinde görev müzeciler yerel siyasetçilerin yasalara uymayan isteklerine karşı çıktıklarında yerlerinden edilmişlerdir. 
Müzelerde yaşanan karmaşık dönemleri, yaşananları, çelişkileri müzecilerden bazıları yazdıkları kitaplarda dile getirerek ileride mutlaka yazılacak olan müzecilik tarihine olumlu ve olumsuz yönleriyle ışık tutmuşlardır.
Türkiye’nin önde gelen,  ünlü Sümerologlarından Veysel Donbaz 1962-2004 yılları arasında İstanbul Arkeoloji Müzelerinin Çiviyazılı Belgeler Arşivinde geçirdiği 42 yılık meslek yaşamını  “Bin Kral Bin Anı" kitabında anlatmıştır. Oldukça uzun sayılacak mesleğinde protokolde yaşadıklarını, yurt dışı müzelerinde, ilişkilerini, Almanya’dan Hitit tabletlerini nasıl getirildiğini, bilimsel yayınlarını bu kitapta bulabilirsiniz. 
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesinin  kurucusu  ve Bodrum ile bütünleşmiş  Oğuz Alpözen “Eski  Testi Doktoru'nun Anıları” kitabında yoktan var edilen  bir müzenin uluslararası düzeye getirildiğini anlattıktan  sonra yaşadığı sıkıntıları, yersiz denetimleri dile getirmiştir. Emekli olduktan sonra müzesinin nasıl değişikliğe uğratıldığını  ve  bunun mücadelesini “Bodrum Kalesi ve Müzesi”, “Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin Sonu” isimli kitaplarında yılların emeğinin nasıl yok  sayıldığını  anlatmıştır. Müzecilik tarihi yönünden bu ilginç kitapların yanısıra Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı, Sadberk Hanım Müzesinin eski müdürlerinden Çetin Anlağan’ın  “Suyun İki Yakasında”, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlerinden Sabahattin Türkoğlu’nun “Müzelerde 41 Yıl”, İstanbul Arkeoloji Müzeleri ile Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü Alpay Pasinli’nin “Müzelik Anılar” isimli kitapları da bu yöndeki boşluğu kısmende olsa  doldurmuştur. Ayrıca Benim yaşamımdan kesitler veren “Erdem Yücel Mazide Kalanlar” ve “Bir Müze Müdürünün Anıları”, rahmetli müze müdürü Cenk Alpak’ın “Müzeler Almanağı” ile   “Eski Eserlerimizi asıl Korumalıyız” ve Ferruh Gerçek’in Türk Müzeciliği! kitapları müzeciliğimizin yükseliş ve çöküş dönemlerini, özveriyle görevlerini yapan müzecilerin başlarına gelenleri en küçük ayrıntısına kadar gözler önüne sermiştir. 
Kuşkusuz müzelerde neler yaşandığını acı ve tatlı anılarıyla günümüze taşıyan  bu anıları ileride müzelerimizin tarihi yazıldığında veya akademik tezler hazırlandığında  her biri birer  başvuru kaynağı olacaktır. 

Bu yazı 1047 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum