içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Dünya Öğretmenler günü beni geçmiş yıllara götürdü.

Geçtiğimiz 5 Ekim’de “Dünya Öğretmenler Günü” eğitim camiamız başta olmak üzere yurdumuzun pek çok yerinde ses getirmese de yine de kutlandı. Önümüzdeki 24 Kasım’da da “Türkiye Öğretmenler Gününü”  kutlayacağız. Öğretmenler gününün iki ayrı tarihte kutlanmasının bazı nedenleri vardır.

Paris’te 5 Ekim 1966 da yapılan öğretmenler statüsü özel konferansının sona ermesinin ardından UNESCO temsilcisinin teklifi üzerine bu tarihin öğretmenler günü olarak kutlanmasına karar verilmiştir.  Dünyanın çeşitli ülkelerinde de öğretmenler günü farklı tarihlerde kutlanmaktadır. Örneğin Çek Cumhuriyetinde evrensel eğitimin savunucularından Jean Amos Cornelius’un doğum yıldönümü olan 28 Martta; Hindistan 5 Eylül de, Malezya 16 Mayıs’ta, İran’da 2 Mayıs’ta,  Peru’da 6 Temmuzda,  Slovakya’da 28 Mart’ta,  Avustralya’da Ekim ayının son cuma gününde kutlanıyor.

Türkiye’de Atatürk’ün Başöğretmen ilan edildiği 24 Kasım 1928’de öğretmenler gününün kutlanmasına karar verilmiştir.

Öğrencileri her yönüyle yetiştiren, gelişmelerini sağlayan öğretmenlik saygın bir meslektir.  Daha doğrusu eziyetli, sabır isteyen zorlu bir meslektir.

Öğretmenler günü kutlamaları yapılırken onur duyduk denilen öğretmenlerin neler yaşadıklarının, nelere göğüs gerdiklerinin, geçimlerini nasıl sağladıklarının ve nasıl atandıkları üzerinde duruluyor mu?

Öğretmenler mutlu mudur?

Ben hiç sanmıyorum.

Geçmişte öğretmen okullarından, günümüzde eğitim fakültelerinden mezun olanlar daha sevinemeden atanma kaygısına düşüyorlar.  Yıllarca atanmayı bekleyenler, atanamayınca polis veya uzman çavuş olanlar veya aldıkları eğitimle ilgisiz mesleklerde geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar.  Gencecik insanların neler yaptıkları, neler düşündükleri, hayallerinin nasıl hüsrana dönüştüğüne kutlamalar çare oluyor mu?

Günümüz eğitimini gördükten sonra geçmişi; öğrencilik yıllarımı düşünüyorum. İlkokulu Kuzguncuk 25.İlkokulda, orta ve lise öğrenimimi özel İstiklal, Vefa ve babamın görevinden ötürü Manisa lisesinde yapmıştım. Elleri öpülecek saygın ve çağdaş öğretmenlerden ders almıştık. Facebook’da bir zamanların öğretmenlerinin resimlerini gördükçe hep geçmiş yılları hatırlarım. Çağdaş giysiler içerisinde öğretmenlerdi, Kuşku yok ki; aynı düzeyde ders verirlerdi.

Bizden önceki kuşaklarda olduğu gibi bizim dönemimizde de okula başlarken öğretmemize eti sizin kemiği bizim demek adettendi. Okulda öğretmenimizle baş başa kalırdık. Azarlansak da, kulağımız çekilse de tokat bile yesek ailemize söylemezdik. Racona ters düşerdi!  Bende birkaç kez öğretmenlerimden tokat yemiştim. Elleri dert görmeyen öğretmenler hepsinde adam olmamız için bize haklı olarak tokat atmışlardı. O günlerde veliler okula gidip öğretmenlere ahkâm kesemezlerdi. Bugün bakıyorum; öğretmen değil öğrencinin kulağını, saçının kılını çekse veliler okula şikâyete geliyor. Bazen bununla da yetinmiyor üst makamlara başvuruyor.  Öğrenciyle ilgili toplantılar yapıldığında cahil veliler öğretmene ders vermeye kalkışıyor!

Bizim kuşakların söylediği gibi zamanımızın liseleri bugünün birçok üniversitesinden çok daha ileri düzeydeydi. Yanılmıyorsam cebir, geometri, felsefe, sosyoloji, mantık, astronomi gibi dersler bugünlerin eğitiminde yoklar. Yerlerini din ağırlıklı derslerin aldığı, diğer fen ve sosyal derslerinin saatlerinin azaltıldığı söyleniyor. Sonrada eğitimin seviyesi düşüyor diyenler; bu sorunun nereden kaynaklandığını öğrenmeli…

Bütün bu olumsuzluklara rağmen tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutlarım. 

 

Bu yazı 2575 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum